Romanın Konusuna Kısa Bir Bakış

Dorian Gray’in Portresi, içimizden geçen bir dileği, önünü arkasını düşünmeden olup olmayacağını sorgulamadan diliyoruz. Peki pekte mümkün görünmeyen dileklerin gerçekleşme ihtimali nedir? İşte Dorian Gray’in hikayesi de böyle başlamakta. Yaşlanmamayı dilerken aslında yaşlanmaktan daha acı verici bir deneyimle yüzleşmek zorunda kalmanın yer aldığı bu roman, Basil Hallward (Ressam)’ın Dorian ‘ın portresini çizmesi ile başlar. Güzelliği ve mükemmel yüz çizgileriyle Dorian, özellikle Basil’in hayranlığı ve kıskançlığını ortaya çıkartır. Bununla beraber herkes için Dorian’ın bu kusursuz güzelliği oldukça dikkat çekicidir.

Dorian’ın, Basil’in arkadaşı olan Lord Henry Wotton ile tanışır. Bu güzellik ve gençliğin önemini kendisinin de fark etmesini sağlar. Lord Henry’nin güzelliğin, hazzın ne kadar önemli olduğunu vurgulaması Dorian için kendi güzelliğinin önemini arttırır. Bu güzelliği ve gençliği kaybetmek istememesini oldukça acınası ve bir o kadar da narsist duygular içinde ağlayarak haykırmasına neden olur. Zihninden Basil’in yaptığı resmin yaşlanması ve kendisinin ölene dek genç kalması isteğini geçirmiştir. Yapılan resim eve geldiğinde, Dorian tablonun yaşlanmaya ve çirkinleşmeye başladığını görür. Dehşete düşer ve bunun gerçek olamayacağını düşünerek bunuboyunca bir sır olarak taşır. Hikâyede bu ağır sır oldukça gerçekçi ve ıstırap verici bir şekilde Dorian’ın kişiliğini değiştirmiş ve okuyucuya da oldukça etkileyici bir biçimde aktarılmıştır.

Dorian Gray’in Ruhsal Çözümlemesi

Dorian’ın sahnede yalnızca Juliet rolünde gördüğü Sybil Vane’e aşık olmuştur, bu durum, yolda gördüğü iyi bir heykele aşık olmasıyla eştir. Dorian’ın hedonist kişilik yapısının ilk yansımalarından biri buradadır. Hatta Sybil onun için o kadar metalaşmış ki kendisi yüzünden Sybil’in intihar etmesi Dorian’ı asla etkilemez. Çünkü Sybil Vane sahnede duran ve hareket eden ama ruha sahip olmayan bir kukladan öteye gidemez. Dorian aynı metalaştırmayı kendine de yapmaya başlar. Ruhunun olduğunu unutur.

Gittikçe narsist davranışlar göstermeye başlar. Dorian’ın bu metalaştırmasının en belirgin hali ise tablonun yaşlanmaya başlamasıdır.  Dorian bundan sonra kişilik değişimine uğrar. Dorian’ın bilinçaltında yatan kendi yaratıcısını öldürme dürtüsü, romanın ilerleyen bölümlerinde kendi yansıması olan tablonun yaratıcısı Basil’i öldürmesiyle eylem haline dökülür. Ancak bu durum Dorian’ın başta sakladığı sırrın yükünü daha da katlanılmaz hale sokar. Bu sırrın açığa çıkacağına dair endişesi ruhunu öldürmeye devam eder. Özellikle kitabın sonlarında Dorian’ın ölümle kovalamacası, yaşamının katlanılmaz hale gelmesinin son noktasıdır. Romanın sonunda bir dışavurum ortaya çıkar.

En başından beri Dorian’ın içinde kendini öldürme dürtüsü yatar. Sakladığı sırrı yok etme isteğini de ilerleyen zamanlarda görürüz. Aynı zamanda Dorian ironik şekilde resmin yaratıcısını yok ettiği bıçakla kendi portresini de yok eder. Dorian Gray’in Portresi de bir dileğin bir ruhu nasıl yok ettiğini çarpıcı bir dille ifade eder.

Özetle bir ruhu bir kafese sıkıştıran ancak o ruha sahip olan kişidir.