FROMM’UN PENCERESİNDEN ÖZGÜRLÜK

Özgürlük, hepimiz için farklı şekillerde anlam bulsa da genel tanımı ile herhangi bir koşulla sınırlanmadan, kısıtlamalar olmadan bireyin kendi isteğine ve iradesine göre düşünme ve davranabilme durumudur.

Telaffuz edilmesiyle birlikte olumlu düşünceler ve duygular çağrıştıran özgürlük, bireyler için hep arzu nesnesi olmuştur. Öyle ki ünlü yazar Dostoyevski de bu arzuyu ‘Özgürlük ekmekten tatlı, güneşten güzeldir.’ sözüyle ifade etmiştir. Peki yaşamımız boyunca sınırları içerisinde kalmayı umduğumuz özgürlüğü arzu etmesi kadar elde etmesi de kolay mıdır? Bu soru da farklı hayatlarda farklı cevaplar bulacaktır mutlaka. Ancak yine de modern insanın bu konuda hala mücadele verdiğini söylemek yanlış olmaz. Yani, insanlık tarihini -savaşları, göçleri, inanışları- düşününce özgürlük idesinin geçmişten günümüze form değiştirdiğini söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle bugün esiri olduğumuz ‘şeyler’ değişen şartlarla birlikte farklılaştı. Ortak olan tek yön hala özgürlük arayışında olmamız.

Peki bu denli peşinden koştursak da gerçekten özgür olmayı istiyor muyuz?

Cesaretimiz var mı özgürleşmeye?

Bu soruları Fromm’ un perspektifinden yanıtlamaya çalışalım.

 

Özgürlükte Rönesans Etkisi

Rönesans ile birlikte, kilisenin bilim ve sanat üzerindeki olumsuz etkisi hafifledi. Bu durum özgür düşüncenin önünü açtı. Dolayısıyla bilim insanları sınırların ötesini keşfederek kalıplaşmış düşünceleri sorgulamaya başladı; yeni ve akılcı fikirler geliştirdiler. Öncelikle bilim ve sanatta oldukça önemli gelişmeler oldu. Yüzyıllardır süregelen kilise otoritesinin yıkılması ile bireylerde de yadsınamaz etkiler gözlendi. Dolayısıyla Rönesans sadece bilim ve sanatın değil, aynı zamanda insanların da özgürleştiği bir dönemdi. Sonuç olarak, bireyler özgürleştikçe daha bağımsız hale geldiler. Ancak,Fromm’ a göre bu bağımsızlık ve özgürleşme beraberinde yalnızlaşmayı da getirdi ve insanlık artık daha tekilci düşünür ve yaşar hale geldi.

(Raffaello Sanzio, Atina Okulu.)

 

Özgürleşmenin Bedeli

Fromm’ a göre kişinin özü özgürlüktü. Yani, insanlar özgür olmak ve öyle kalmak üzere doğmuşlardı. Fakat özgürlük insanlık için ne kadar çekici ise Fromm’ a göre, özgürlüğün sonuçları da bir o kadar ağırdı. Değişen dünya, özgürleşen insanı daha kaygılı hale getirdi. İnsan yalnızlaştıkça kaygısı da arttı. Dönen bir çarkın parçası olmamak, bir otoriteye boyun eğmiyor olmak insanı yalnızca güvensiz değil, aynı zamanda soyutlanmış hissettirdi. Kararlarını özgürce alabilmek bireylere umduğu rahatlığı sağlayamadı. Çünkü tek başına karar almak demek sorumluluğunu da tek başına göğüslemek demekti. Yüzyıllardır kendi adına alınan kararlara sadece uyması beklenen insanlık ilk kez söz sahibi olduğunda bunun bir sorumluluğu olduğunu yeni fark etmişti.

 

(Edvard Munch, Melankoli.)

Özgürlükten Kaçış Yolları

Özgürleşmenin bazı bedelleri olduğunu fark etmek insanlar için kolay değildi. İlk olarak, yalnızlaşma, soyutlanma, güvensizlik ve kaygı, bireyler için özgürlüğü kaçınılması ve uzak durulması gereken bir duruma getirdi. Sonrasında Fromm, kuramında, kişilerin özgürlükten, dolayısıyla da ‘öz’lerinden kaçmasını nevroz olarak nitelendirdi. Kişilerin özgürlükten kaçarken kullandıkları yöntemleri üç kategoriyle tanımladı.

  • Otoriterlik

Bu ilişki modelinde, özgürlükten kaçan kişi itaat ettiği ya da itaat kurduğu bir roldedir. İtaat eden role bürünen kişi kendisine gösterilen davranışlara ve her türlü muameleye boyun eğer. Otoriter ilişkide itaat eden kadar itaat kuran da diğerine muhtaçtır; bir diğer deyişle, otoritesini gerçekleştirebileceği bir itaat edene ihtiyaç duyar.

  • Yıkıcılık

Bu kaçış modelinde bireyler, başkalarına veya çevrelerindekilere zarar verme/ yok etme eğilimindedirler. Eğer çevrelerine zarar vermeleri engellenir ise içlerindeki bu yıkıcılık kendilerine yönelir. Madde ya da alkol bağımlılığı gibi çeşitli şekillerde kendilerine zarar verme ve yok etme eğilimi gösterirler.

  • Robotsu Konformite

Toplumdaki diğerleri gibi davranmak; ait olduğu grubun hareketlerini, tutumlarını ve davranışlarını benimsemek bu kaçış yolunu benimseyen bireylerin gösterdiği özelliklerdendir. Sorgulamak, irdelemek yerine dışlanmamak -dışarıda kalmamak- için toplumun hareketlerini benimser ve öyle davranırlar. Böylece robotsu konformite gösteren bu kişiler için ‘sosyal bukelemun’ tabirini kullanmak yanlış olmaz.

Teknoloji ve gelişen dünya ile birlikte insana, özgürlüğe bakış açıları da değişiklikler göstermiştir. Dolayısıyla insanlar özgürlükle birlikte yalnızlık ve kaygıyı da deneyimlediklerinde özgürlüğün diğer yüzüyle karşılaşmışlardır.

Fromm, kuramında insanı ele alırken onu özgürlükle temellendirmiştir ve özgürlüğün ağır sonuçlarından kaçma eğilimini ise nevroz olarak değerlendirmiştir.

Günümüzde özgürlük hala elde edilmesi bazı noktalarda zor olan dolayısıyla elde etmesi mücadele gerektiren bir yaşam biçimi. Peki Fromm’ un perspektifiyle bakınca gerçekten özgür müyüz? Özgür olmaya gerçekten hazır mıyız?

 

Kaynakça

Fromm, E. (2011). Özgürlükten Kaçış. İstanbul: Payel Yayınevi.

 

Yavuzer, N. (2013). İnsanın saldırgan ve yıkıcı doğasını anlamak. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi, 23 , 43-57.