MEDYA’NIN İNANILMAZ GÜCÜ: KORONAVİRÜS GÜNLÜKLERİ

Hepinizin bildiği gibi şu sıralar Covid-19 adlı salgınla uğraşmaktayız. Salgın ilk olarak Çin’in Wuhan kentinde kendini gösterdi. Çok kısa bir süre sonra tüm dünyaya yayıldı. Başlarda Avrupa civarında görülmeye başladı. En sonunda ülkemize geldi. Eminim ki ben de dahil birçoğumuz bu virüsün gelip geçici olduğunu düşünmüştür. Bize asla değmeyeceğini ve değse de kısa sürede biteceğini de düşünmüş olabiliriz. Elbette bize bulaşmaz, gelmez algısının temelinde tehlikeyi yok sayma davranışının yattığı görülmektedir. Ben düşünmezsem belki yok olur diye düşünüp çoğu kişi koronavirüsü yok saydı. Bir şekilde koronavirüs içimize kadar girdi ve ülkece karantina sürecine girdik. Karantina süreci herkes için oldukça kaygılı bir süreç oldu. Tüm ülke ne zaman kurtuluruz ya bize bir şey olursa düşüncesi arasında mekik dokudu. Medya her koronavirüs haberi paylaştığında, insanlar hastaneleri, vaka sayılarını, hekimleri gördükçe salgının ciddi boyutu ile karşılaştılar. Salgına ilişkin haberleri medyada gördükçe daha koronavirüse dair kaygıları çok arttı.

İSPANYOL GRİBİ VE KORONAVİRÜS

Elbette tarihteki ilk salgın Covid-19 değil. Yaklaşık 100 yıl kadar önce İspanyol Gribi adında bir salgın hastalık tüm dünyayı etkisi altına almıştı. O zamanlar da görüyoruz ki maske takma davranışı vardı. Karantina uygulanmıştı. Fakat ben şunu merak ediyorum. İçerisinde olduğumuz Covid-19 salgını döneminde İspanyol Gribinin yaşandığı dönemdeki gibi sosyal medya uygulamaları, anlık haberleşme uygulamaları veya küresel haberleşme sistemleri hayatımızda yer almasaydı ne olurdu? Salgına ilişkin korkumuz veya algımız ne düzeyde etkilenirdi

 KORONAVİRÜS İLE İLGİLİ NASIL KAYGILANIYORUZ?

Sorunun cevabı basit. Yapılan birçok araştırmada medyanın insan üzerindeki gücünün doğrudan duygu düşünce ve davranışları dahi etkileyebileceği görülmektedir. Bu örneği şöyle verelim. Ülkemizde İzmir’de büyük bir deprem yaşandı. Bu deprem sonucunda yüzlerce kişi öldü ve yaralandı. İzmir’de depremi yaşayan, deprem sonrası enkazları gören, kurtarma ekiplerini gören kişilerin depremden dolayı travmatize olma düzeyi ile başka şehirde yaşayıp, olayları sadece uzaktan gören kişilerin etkilenme düzeylerinin bir olma ihtimali sıfırın  altındadır. Yani olayı bizzat yerinde görmek, algılamak ile o olaydan uzak kalmak, düşünmemek farklı etkiler yaratmaktadır.

Virüs olduğu günün her saniyesi bizlere anlatılmakta. Ölen kişilerin sayıları verilmektedir. Medya araçları olmasa ve bizler salgın hakkında hiçbir bilgiye doğrudan ulaşamamış olsaydık; elbette ki salgına dair önlem alma durumumuz ve salgına ilişkin korkularımız, endişelerimiz azalacaktı. İspanyol Gribinde yaklaşık 100 milyon kişi ölmüştü. Şunu sormak gerekir. Haberleşme sistemleri olsaydı. Her gün TV programlarında konuşmacı olarak yer alan akademisyenleri o dönemki insanlar görseydi salgından bu kadar insan ölmüş olur muydu? Bunun cevabını vermek zor. Ancak insanlar bu sayede bilgi sahibi olup ortada gerçekten salgın olduğunu görüp önlem alma davranışını sıklaştırabilirdi.

KORONAVİRÜS HABERİ ALDIKÇA…

Gelelim asıl konumuza. Koronavirüs salgınına yönelik araştırmalara bakıldığında insanların salgın öncesine göre anksiyete geliştirme durumlarının oldukça arttığı görülmektedir. Medyanın ve sosyal ağların saniyelik erişim imkanları sayesinde bizler her gün birçok akademisyenin salgın hakkında verdiği bilgilerle karşılaşıyoruz. Her gün vaka sayıları ve ölümlerin ne düzeyde olduğunu görüyoruz. Bu durumun devamlı içerisinde olup doğrudan haber aldıkça İzmir depremi örneğinde olduğu gibi travmatize olma riskimiz artmakta. Kaygımız da bununla beraber yükselmektedir. Yani iletişim araçları sayesinde salgın hakkında bilgiye ulaştıkça, salgını tanıdıkça ondan kaçma şansımız kalmıyor. Hepimiz bu gerçekle yüzleşiyoruz. Bu durumla beraber de önlem alıyoruz. Bir taraftan da kaygı geliştiriyoruz. Algılamadığımız haberdar olmadığımız durumlardan ne kadar az etkileniyorsak iletişim sistemleri sayesinde o kadar çok etki altında kalıyoruz. Bu etki kaygılanmamıza neden olsa da hepimizin önlem almasını ve korunma yolları geliştirmemizi sağlamaktadır.

SALGINI ALGILADIKÇA

Bu açıdan salgını algıladıkça daha çok korunmaya ve görmezden gelme yerine onunla savaşmaya başlıyoruz. Salgın bittiği zaman geçmiş salgınlarla Covid-19 arasındaki farklara elbette bakılacaktır. Sizin tahmininizi bilemem ancak bilimsel gerçekliğe bakarsak medya sistemleri sayesinde insanlar virüsten korkup önlem aldığı için bu salgında ölen insan sayısının daha az olacağını söyleme ihtimalimiz çok yüksek. Hep beraber salgın sonunda medyanın etkisinin ne olduğuna bakalım ve tahminimiz doğru mu görmüş olalım. Medyanın gücünün farkına vardığımız günler uzakta değil, az kaldı geliyor…