Yeni Bir Yol ‘un Geçmişi Deneme Yazısı

Yeni Bir Yol ‘un Geçmişi

Durdum ve açtım kapılarımı. Yeniden acı çekeceğim bir yolun hemen yanı başındayım. Gözlerim mutlak hüzünle birazdan boğulacak ve bu tuzlu selde temizlenecek sevmeyi kirletenlerin tüm mevcudiyetleri. Yalnızken yelken açtım bir başka yalnızlığa. Duyuyor musunuz sesleri? Yeni Bir Yol

Ben duyuyorum. Sizin duymamanız kulaklarınızdan değil. Bugüne dek böylesi bir teklikte bulunmamanızdandır. Kim bilir belki yanılıyorumdur. Belki de yanlış okumuşumdur, henüz hiçbir  kanun hükmünde kararname ile sokaklarda avaz avaz bağırılmamış ve hiçbir kutsal metinde yazılmamış bu gerçeği.

Gündüzden akşama, akşamdan geceye ve geceden karanlığa doğru ilmek ilmek döşerken bu mazoşist avuç içi yazgılarımı. İlk solgun parıldamalar eşliğinden kendimden olmayan bir irade ile izini takip ettim birazdan yapılacak kahve kokularını. Kibriti aldım. İlk çöpün

ün alevleri parmak uçlarımdaki dudak izlerine değer değmez bin voltluk bir akım geri tepmesi ile irkildim. En nihayetinde ateşten figürler yapmayı bırakıp ocağı yakmamla birlikte semtteki tüm kuşlar onun yolunda paten kaymaya başladı. Kendi gözlerimle gördüm kaçamayan hamamböceğinin banyomdaki voltalarını. Dedim ya bir yalnızlıktan başka bir yalnızlığa… Ondandır belki de bunca terk edişin dayanamama korkusu ile yalınayak ışınlanması. Yeni Bir Yol

Düşüne düşüne pişirdiğim bu kahveyi düşünmeden içmeyi düşünüp durdum. Acaba ben kahveyi gitmediği için mi… Neyse çıktım. Evin kapısını da kapatmadım açık bıraktım. Ne de olsa gelen giden yoktu bunca zamandır. Birkaç kilometre zaman sonra oturdum adını sanını bilmediğim bir mezar yanında. Hani derler ya “ölüm sessizliği” hiçte öyle değildi. O kadar kalabalık bir anlatıcı kitlesi vardı ki ben dinleye dinleye unuttum içimde olan yangının yavaş yavaş kaburgalarımı kurutmasını. Yeni Bir Yol

İliklerim kemiklerimden çekiliyor ben ise bırak çekilmeyi bunun düşüncesini bile telaffuzu etmeyi ihanet sayıyorum o ateşin sahibine. Buralarda  ölüm tarihi bir yaşını doldurmuş mezarlarda çiçekler açmıyor. Yağmurdan ve güneşten ve soğuktan ve sıcaktan aldıklarıyla henüz bebek iken bu ölüm topraklarını yabani otlar yurt edinmiş.

Tüm bu duyulmaz kalabalıklar- Yeni Bir Yol

Tüm bu duyulmaz kalabalıklar, çığlıklar ve en çok bekleyişler arasında hemen dibimdeki üstü toprak ile kaplanmış bedene seslendim. Beklediği ben değildim elbette ama o benden kaçamayacak bir kimsesizlik çukurundaydı. Lütfen kızma sana birazdan anlatacaklarım yüzünden. Şuan bedenine inat cennette isen, anlattıklarımdan sonra kara bir bulut takip edip asidik yağmurlar yağdıracak üzerine. Hani cehennemde olsan birde benim derdim odun olacak o okyanus kaynatan ateşlere.

İnsanlar su içer, yemek yer ve böyle böyle idame ederler hayatlarını. Benim ise suyum, ekmeğim, kahvem şuan sadece konuşmak. Biliyor musun bu son demlerde yazamıyorum. Tüm parmak izlerim yanmış, ellerim parkinsona aday adayı. Hayır üşümüyorum. Çünkü üzerimi örttüm onun dudaklarından duyduğum şiirlerle. Üşümem. Üşüyemem. Ama bu titremeyi açıklayamıyorum. Kalemler henüz kağıtları kelimelerle yakmadan, biraz biraz daha yanıyor parmak uçlarım. İzlerim bir bir siliniyor dokunduğum yerlerinden.

Bir hayli zaman önceydi istenilmeyen o mutlak sonun kapıyı tıkırdatması. O zamanlarda sakallarımın her teline işlemişti gülüşmelerden esen sevmek sözcükleri. Parmaklarım bir cerrah hassasiyeti ile kalemi tutup, filozof edasıyla dolduruyordu odamın her yerine saçılmış kağıtları. O zamanlarda her mevsim gökkuşağı çıkar, sokak hayvanları hiç aç kalmaz, kuşlar insanlardan hiç kaçmaz, rüzgar hiç devirmez kenarda duranları ve deniz maviliğinden hiç ton eksilmezdi. Bundan tam 811 kelebek ömrü kadar zaman öce bir ses duydum. Hiçbir silahtan, hiçbir yakarıştan, hiçbir yıldırımdan çıkamayacak bir ses. O gün kulak zarlarım yüreğimden kanadı. O gün dönüp bakmaya isyan etti tüm ruhum. Yeni Bir Yol

Yemyeşil cimler üzerinde çocuklar oynuyor, babalar mangal yaparken anneler salata ile uğraşıyor, kızlar ilk sevgililerine mesajlar atıyor. Ben ise ilk defa öğreniyordum sevmek sözcüklerinin bana olmadığını. Hani dedim ya bir ses duydum.

Belki de hiç gelmemişti

Siz hiç sevdiğiniz kişinin siz dışında birine “seni seviyorum” deyişine şahitlik ettiniz mi? Ben ettim. O andan itibaren zihnimdeki tüm güzel anılar kamburum olurken ölüm sessizliğinde yürüdüm. Bir daha, bir daha, bir daha aynı şeyi yaşıyor olmak sayılı zamanımdaki kısır döngüm haline gelmişti. Günler boyu aynalardan, insanlardan, kitaplardan ve hatta yazmaktan uzak durdum. Odamda oturmuş hamamböceği ile konuşunca fark ettim ki yazmak zamanı gelmiş. O beni bıraktı. Belki de hiç gelmemişti. Gerçek değildi.

Hayatımın bir yerindeki can yakıcı bir sanrıdan ötesi değildi. Ama yazmak benim özüm, yazmak benim etimden, kemiğimden, kanımdan bir parça. Ben kendimi kendimsiz bırakamazdım. Renkleri solmuş, anlamları yitirilmiş, mürekkepleri akmış yazılmışlıkları topladım. Yeniden başladım. Kalemim her kağıda değdiğinde onun başka bir eli tuttuğunu, aynı şiirleri başkasına okuyuşunu, başkasını öptüğünü, yeni sokakları mesken edindiğini gördüm. Üşüdüm, çünkü sözler bana değildi. Üşüdüm, çünkü uzaktım. Üşüdüm, çünkü kayıptım. Bazı şarkıları tedavülden kaldırdım, dükkan dükkan gezip kırmak istedim onunla aynı kokak parfüm şişelerini. Yürüdüğüm her yolda onu görme telaşı ile adım atarken birde baktım yeni yollarda yürümeye başlamışım.

Bir hayli zaman sonra kağıtlar, kalem ve kelimelerimin seyrekleştiğini gördüğüm anda düşünmeye başladım. Gariptir ki anılar artık o kadar acıtmıyor, yaşadığımız günler düşüncelerimden eksik olmuyordu. Artık ihanet ilk hatırlanan anı değildi. Bu gerçeğe alıştıktan sonra bir gün kahvemi yudumlarken sonra bir anda bir özlemek gelip kondu odanın orta yerine. Olacak iş değildi elbette süpürüp kapı önüne koyunca yüzüme yağmur tanesi düştü. Olduğum yere oturum yedi yüz on gün sonra ilk defa hissettim yağmurum yağışını. Yeniden yeni bir yolun kapı girişinde yalnızlığımla bakışıp duruyoruz. Yeni Bir Yol