barış

21.YÜZYIL BARIŞ YÜZYILI OLABİLECEK Mİ?

Savaş, insanlık tarihinin en önemli toplumsal olayıdır. İnsanlık var oldukça savaş kavramı ile karşı karşıya kalmıştır. Bugüne kadar karşımıza çıkan tüm kaynaklarda, savaş, kıtlık, yoksulluk ve salgın hastalıklar gibi normal kabul edilmiştir. Oysa, barış kavramının yaratılması ve korunması yüksek oranda maharet gerektirir.

Avrupa’da Barış Kavramı

20. yüzyılda iki dünya savaşı yaşayan Avrupa’ da barışın sağlanması çabaları felsefe ve siyasi düşüncenin ana temasını oluşturmuştur. Özellikle, nükleer silahların yaygınlaşması, soğuk savaş ve soğuk savaş sonrası uluslararası ortamlarda şiddetin yarattığı gerginlik; yönünü kaybeden savaşlar, felsefi düşünceyi barış arama yönünde teşvik etmiştir.

Ünlü Filozof Immanuel Kant “Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme” adlı eserinde, barışın kalıcı olacak bir şekilde kurulmasında insanların aklına hitap eder. Ona göre, barış her zaman savaşa tercih edilebilir. Ve insanlar bir barış ahlakı içinde nasıl yaşamaları gerektiğini öğrenmelidir.

Diğer bir önemli görüşte ünlü filozof Hegel’ e aittir. Hegel, savaşa ahlaki bir çerçeveden bakmak yerine, politik açıdan bakmıştır. Ve savaşı, devletlerin devlet olma işareti olarak değerlendirmiştir. Ona göre, savaş bir kötülük değildir ve gerektiğinde kaçınılmazdır.

Tabiat Gereği Savaş 

Savaş, askerlik ve insanlık tarihinin de en önemli sosyal olayıdır. Ayrıca insanlık var oldukça karşımıza çıkan bir kavram olmuştur. Tarihsel süreçte bakıldığında, insanlar hep bir mücadele içinde yaşayagelmiştir. Ve insan, tabiat ile girdiği mücadele sonucunda, tabiat güçlerini kontrol altına almayı başarmıştır. Ve bunları kendi lehine çevirmiştir. İnsanlar arasındaki mücadele, sosyal sınıflar arasında ortaya çıkan rekabetler, savaşı tetikleyen unsurlar olmuştur. Yirminci yüzyılın yarattığı savaşların şiddeti ve sıklığı; oğullar, babalar, ve kardeşlerin savaş alanlarından geri dönmemeleriyle sonuçlanınca, insanların sevgiye olan duygularını olumsuz etkilemiştir. Ve bu durum, savaşın acılarını çekenlerin bu eziyeti, gelecek kuşaklara çektirmeme umudunu teşvik ederek, barışın yerleşmesi ve yaygınlaşması açılarından da etkili olmuştur.

Bu gelişmeler ışığında, Avrupa’da savaş ile ilgili olarak türlü gelişmeler meydana gelmiştir. Paralı ve profesyonel askerler, devrimler ve teknolojik buluşlar önemli rol oynamışlardır. Savaş, insanlık tarihin de son beş yüzyılı göz önüne aldığımızda; siyasal, teknolojik, örgütsel, kurumsal ve yönetsel unsurların etkisi ile pek çok değişikliğe uğramıştır. Bu gelişmeler sırasında, savaşları engelleme ve önleme için yapılan tüm çalışmalar, tam aksine savaşları örgütleme ile sonuçlanmıştır. Ve bu gelişmeler doğrultusunda, Avrupa hukuk sisteminde savaş ne bir saldırıdır ne de yok etmektir. Bu düzen, savaşların haklarını ve gerekçelerini makul göstermektedir.

Günümüzde Savaş 

Yirmi birinci yüzyılın ilk on dokuz yılını yaşayan insanlık, bugün hâlâ savaş kavramı ile karşı karşıya kalmaya devam etmekte ve barış için sürdürülen çalışmalar ise sonuçsuz kalmaktadır. Günümüzde, küreselleşmenin de etkisiyle savaşlar artık yeni bir niteliğe bürünmüşlerdir. Savaşlar, devletlerin tekelinden çıkıp adeta özelleşerek ticari bir amaca yönelmiştir.

Çocuk askerler, paralı askerlik sistemleri gibi yeni aktörler savaşı üstlenmeye başlamıştı. Asimetrik savaş, hibrit savaş gibi yeni kavramlar kullanılır hale gelmiştir. Bu gelişmeler sonrası uluslararası terörizmde yeni bir savaş türü olarak karşımıza çıkmaya başlamıştır. Ve bu nedenle de 20. yüzyıl “Savaş Yüzyılı” sıfatıyla anılmıştır.

Savaş Kavramı

Savaş kelimesinin anlamı hakkında çok değişik tanımlamalar bulunmaktadır. Çünkü savaş hayatın her alanını ilgilendiren sosyolojik bir olgudur. Hayatın her alanındaki mücadeleyi savaş şeklinde tanımlamak, halklar arasında yerleşmiş bir anlayıştır. Geniş anlamda değerlendirdiğimizde savaş, aynı türler arasında gerçekleşen şiddet olarak tanımlanır. Ayrıca savaş, iki siyasi birimin isteğine dayalı genelleştirilmiş ve gerçek bir çatışma olarak da düşünülebilir. Bütün bu değerlendirmelerin ışığında savaş; insanın, devletlerin ve uluslararası sistemin doğasından kaynaklanmaktadır. Özetlememiz gerekirse, insanın saldırgan, korku, nefret ve aşk duygularına sahip bir tür olması ve çocukluk döneminde maruz kaldığı olaylar sonucunda iç saldırganlığının oluşması, savaşın insan ile ilişkisi bakımından önemli bir faktördür. İşte tüm bu faktörler bir araya geldiğinde, yirminci yüzyıl, savaş ve devrimler dolayısıyla şiddetin yüzyılı olmuştur. Sonuç olarak savaş, insanlık tarihinin en eski ve en karmaşık olayıdır. İnsanın doğası yanında yaşadığı ülke, bölge, coğrafya ve sosyoekonomik yapısı çatışma şartlarını etkilemektedir.

Son Olarak

Savaşı engellemek adına yapılan tüm çalışmalar, bu olguyu ortadan kaldıramamış ancak hukuki ve ahlaki bir çerçeveye sokmaya çalışmıştır. 21.yüzyılda medeniyetin en yüksek seviyesine gelen insanlık, bu olgunun üstesinden gelebilecek birçok araca sahip olmasına karşın, çatışmaları önleyememiştir.

Savaşların engellenmesi ancak barışın sağlamlaştırılması, uluslararası toplumların bu amaçla yapılandırılması ve gerekli destekleri vererek mümkün olabilir. 21.yüzyılda savaşın geleceği, barışın çeşitli darbelere karşı göstereceği dayanıklılık ve insanların barışı samimi bir şekilde istemeleri ile ilişkili olacaktır.

 

Kaynakça:

  • Kant Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme
  • Hegel Hukuk Felsefesinin İlkeleri