Kualia

 KUALİA VE RENKLER: HERKES RENKLERİ AYNI MI GÖRÜR?

GÖZ SADECE BİLGİYİ İLETİR GÖREN İSE BEYİNDİR.

Her birimizin cisimlerin özellikleriyle ilişkilendirerek değerlendirdiği bu öznel, bilinçli, algı ve deneyimlere felsefe ve bilimde “Qalia” (“Kualia” olarak da telaffuz edebiliriz) adını veririz. Başka bir deyişle, cisimlerin kualia denilen bu özelliklerinin var olması, her birimizin zihinlerinde tamamen  yalnız olduğumuzun göstergesidir.

Çünkü kualia, şu an için herhangi bir şekilde ölçeceğimiz bir kavram değildir. Ve bu durum , fizik bilimler ile metafizik gibi felsefi akımların sıkça çatışmasına neden olmaktadır. Bu kavramın bireyler ile olan bağlantısını fiziksel, biyolojik, kimyasal olarak açıklamak ile; o kavramın bireyin kendi deneyimleme biçimini açıklayabilmek arasında bir uyumsuzluk bulunmaktadır.

İşte, Filozoflar bu uyumsuzluğa “açıklama/izah boşluğu “ adını verirler. Bu boşluğu en güzel açıklayan soru, yine çok klişeleşmiş bir sorudur:” Doğuştan görme engelli bir insana beyaz rengi nasıl anlatırsın?” Beyaz rengin sen de hissettirdiklerini, beyazın elektromanyetik spektrumdaki karşılığını, beyaz gördüğünde yüzünde neler hissettiğini ve daha nicesini bireye anlatabilirsiniz.

“Kırmızı sıcak renktir.” deyip veya “Mavi soğuk renktir.” olarak da nitelendirebilirsiniz. Birey hayatı boyunca bunları öğrenir ve senin kabaca neler yaşadığını anlayabilir. Ancak doğuştan görme engelli bir birey; hiçbir şekilde beyaz, kırmızı veya mavi rengi deneyimleyemez. Başka bir deyişle o kişiye bunları anlatmak onun bunu deneyimlemesi için yeterli değildir.

En önemlisi, ne kadar anlatırsanız anlatın hiçbir noktada açıklamaya çalıştığınız kişi, “Ah evet tamamdır, şimdi bu rengi anladım” diyemeyecektir. İşte, “İzah Boşluğu” tam olarak budur. Bu koşullarda insanoğlu en yüksek öz farkındalığa sahip hayvan türüdür. En önemlisi, kendi kendimizin farkında olan canlılarız.

Örneğin, düşünebildiğimizin ve benliğimizin farkındayızdır. Kualia dediğimiz deneyimlerin farkında olmamız ve her birimizin birbirinden farklı kualiaları olabileceğini algılayabiliyor olmamız, beynimizin diğer tüm akrabalarımızın çok ötesinde olduğumuzu göstermektedir. Öte yandan, diğer hayvanlar( özellikle şempanzeler, yunuslar, köpekler ve kargalar gibi) sıra dışı zeka emareleri gösterebilirler. Bazı konularda bizim ötemize bile geçebilirler.

NÖRONLAR& SEÇİLİM BASKISI VE RENKLER

Beynimizdeki bu nöronlar, bireysel farklılıklarımıza göre renkleri bireysel olarak algılayacaklardır. Belki bu farklılıklar çok devasa değildir. Ancak yine de doğal süreç içerisinde seçilim baskısı altında evrime sebep olabilecek kadar fazladır.

Her şeyden önce, renkleri algılamamıza sebep olan nöronlar, doğuşumuzdan itibaren özelleşmiş değildirler. Dolayısıyla, bireysel farklılıklarımız renkleri farklı algılıyor olmamıza neden olabilecektir. Yani biz, başkasının mavi olarak isimlendirdiği rengi, başkalarının kırmızı olarak isimlendireceği bir renk olarak görmesine rağmen , evrensel olarak “mavi” ve “kırmızı” tanımlamaları bebeklikten itibaren yapılageldiğinden, sorunsuz biçimde iletişim kurabiliriz.

Ancak aynı renkleri, aynı şekilde görüyor olsak da, aynı şekilde algılamıyor olabiliriz. Unutmamalıyız ki, göz sadece bilgiyi iletir, gören ise beyindir.

KUALİA : CİSİMLERİN ZİHİNLERİMİZDEKİ YANSIMASI

Her birimiz aynı çileğe bakıp da, aynı kırmızıyı gördüğümüzden nasıl emin olabiliriz?  Dolayısıyla, birimiz “gerçek kırmızıyı” , diğerlerimiz ise “gerçek yeşili” görüyor olabiliriz. Bir başkasına göre ise “gerçek mavi” olabilir. Ancak her birimiz içine doğduğumuz dilin tanımlamalarıyla doğduğumuz için, renkleri toplumun kullandığı isimlerle öğreniriz.

Bu , onları gerçekte ne renk gördüğümüzden tamamıyla bağımsızdır. Böylece her bir renge ait isim normalize olur ve halk arasında birebir aynı olarak isimlendiririz. Oysaki teorik olarak her birimiz tamamen farklı renkleri görüyor olabiliriz. Kısacası, isimlendirme sadece iletişimi kolaylaştıran bir araçtır. Ancak gerçek, isimlendirmeden bağımsızdır.

Elbette, renk körlüğü gibi bazı hastalıklar nedeniyle insanların renk ve görüş algısı değişiyor. Sonrasında, genetik ve fizyolojik nedenleri net olarak bilinen bu tür hastalıkları bir kenara koyarsak, geriye kalan “normal” popülasyon aynı renkleri mi görür? Aynı şeyi görüp görmediğimizden emin olabilir miyiz? Ancak küçüklükten itibaren “kırmızı” kelimesi altında öğrendiğimiz renk hangisiyse, onu her gördüğümüzde ona “kırmızı” deriz.

RENK ALGISININ TEMELİ

Yine de, renk algısını incelememiz mümkündür. Öncelikle, şunu anlamamız gerekir: “Renk” dediğimiz kavram aslında fiziki dünyada bulunan bir kavram değildir. Renkler, beynimizin içinde yaratılan bir kavramdır. Ama bu demek değildir ki renkler “doğa üstü” veya “fizik ötesi” kavramlardır. Evrende de bulunan istisnasız her şey gibi, renkler de tamamıyla fiziksel kavramlardır. Sadece onları algılayış biçimimiz alışılageldiğimizden biraz farklıdır.

 

Bu yazı İnsanca Akademi editör ekibinden Melek Nur Yıldırım tarafından düzenlenmiştir.