ÖLÜME YAKIN OLMAK

İnsanoğlu doğar, yaşar ve ölür. Bazı insanlar ise yaşarken biraz daha ölüme yakın olurlar. Kimileri bunu seçer; kimileri ise buna mecbur kalır. Bizler de bu durumu seçenlere hayran kalır; onlara karşı yoğun bir ilgi duyarız. Çoğumuzun cesaret edemeyeceği şeyleri onlar çocuk oyuncağıymış gibi yaptıkları için bizde her zaman merak uyandırırlar.

Ölüme yakın deneyimler olarak nitelendirebileceğimiz alanlardan biri ekstrem sporlar. Wingsuit giyip yamaçlardan atlayan sporcular, büyük dalgalara karşı sörf yapmaya çalışan sörfçüler, dik bir dağa tırmanmaya çalışan dağcılar bunlardan sayılabilir. Bunlara ek olarak motor sporları sürücüsü olmak da bu kategoride diyebiliriz.  Motor sporlarıyla uğraşan tüm sporcular, kullandıkları araçlardan bir gün sağ çıkamayabileceklerini bilerek bu alana giriyorlar. Tehlikenin farkında olarak adrenalinin dozajını hem kendileri için hem de bizim için yükseltiyorlar.

SERÜVEN NASIL BAŞLIYOR        ÖLÜME YAKIN

Genellikle sürücüler küçük yaşlarda spora başlıyor. Babalarının motor sporlarına olan ilgisi ya da direkt olarak bu alandan bir sporcu olmasıyla yeni bir sporcu yetişiyor. Aileler çocuklarını yarıştırmaya başladıklarında çocukların çok küçük yaşta olması nedeniyle bu durum onlar için bir alışkanlık haline geliyor. Ben bu durumu çocukken bisiklet ya da araba sürmeyi öğrenmenin daha kolay olmasıyla bağdaştırıyorum. Eğer çocuk küçük yaşta bu duruma alışırsa daha rekabetçi ve daha rahat sürüyor. Kullandığı araç artık bir organı haline geliyor.

KORKUYLA BAŞA ÇIKMANIN YOLU         Ölüme Yakın

Küçük yaşlardan itibaren sporun içinde olmaları onları daha tecrübeli hale getiriyor. Şampiyon pilotlardaki `katil içgüdüsü` bu zamanlarda yerleşiyor. Korkusuzca yarışmayı öğrenip daha iyi hareket edebiliyorlar.

Durumu daha özele indirgemek gerekirse; Formula 1’deki pilotlar bazı yarışlarda çok büyük kazalar yapabiliyorlar. Buna rağmen çok yüksek G kuvvetine maruz kaldıkları kazaları bile atlatabiliyorlar. Bunu sağlayan şey ise yaptıkları dayanıklılık antrenmanlarıyla beraber daha önce yaşadıkları kazalardan öğrendikleri tecrübeler diyebiliriz. Hangi tür kazada nasıl davranmaları gerektiklerini çok iyi derecede biliyorlar.

Örnek olarak 1976’da Niki Lauda, filmlere konu olan bir kaza geçirmişti. O sezon, Nurburgring yarışında büyük bir kaza yaptı ve yüzünün bir kısmı yandı. Hastanede başına gönderilen papazı kovacak kadar kendinde; 40 gün sonra İtalya’daki yarışta 4. olabilecek kadar da bu sporu seven birisiydi. Ölümle de bu şekilde başa çıktı. Lauda, o kazadan sonra 2 kez daha dünya şampiyonluğu yaşadı.

BAŞARININ ANAHTARI: GÜÇLÜ ZİHİN

Mental açıdan kendilerini her zaman en üst seviyede tutmaları gerektikleri de bir gerçek. Etraflarında yaşanan olaylara karşı çok iyi ve hızlı reaksiyon göstermeleri gerekiyor. 2019 Belçika yarışı öncesi Formula 1 pilotu Charles Leclerc, çocukluk arkadaşı Anthonie Hubert‘i F2 yarışı esnasında yaşanan kazada kaybetti. Ancak sonraki gün yarışa çıkmak zorunda kaldı. Bu, sürücülerin mental sağlığının ne kadar güçlü olmasının gerektiğini gösteren örneklerden sadece biri.

Bütün pilotlar % 20 ölüm riskini alarak araçlarına biniyor ve en iyi olmak için yarışıyorlar. Ölümle burun buruna olduklarının farkındalar. Bu farkındalık da onları her zaman bir adım daha ileriye taşıyor.

Spor, sağlık ve mekanik bilimindeki gelişen teknoloji sayesinde sürücüler artık eskiye nazaran daha büyük kazaları daha kolay şekilde atlatabiliyorlar. Bütün bu gelişim sporun da daha ileriye gitmesini sağlıyor.

AMAÇ: EN BÜYÜK OLMAK

Bütün bu olup bitenler her zaman en iyi olmak için gösterilen çabanın eseri. Takımlar, takım çalışanları, sürücüler hepsi en iyi olmak için çaba gösteriyor. Bütün sporcular en büyük olmak için varını yoğunu ortaya koyuyor. Hepsi tarih sahnesinde yer almak istiyor. Ölümden uzak kalmayı başaranlar ise iyi ya da kötü bir şekilde rolünü oynuyor.

 

Bu yazı İnsanca Akademi editörlerinden Dilan Deniz Emeksiz tarafından düzenlenmiştir.