Zamana Bakış

Zamana, geçmiş ve gelecek arasında akan olayların boyutsuz bir ölçüm mekanizmasıdır diyebiliriz. Geçmiş, şimdi ve gelecek; gerçekliğin kendisi değillerdir. Çünkü  geçmiş ile gelecek arasında korelasyonlar halinde devam eden hareket algımız dışında bir fark yoktur. Fizikte zamanı, bir belirsiz olarak görmüyoruz. Uyguladığımız deney sistemindeki ölçüm için kullandığımız saatin – zamanı ölçmeye yarayan herhangi bir alet- okuduğu veri olarak tanımlanır. Özünde zaman, Olayları sıralamak, olayların süresini veya aralarındaki aralıkları karşılaştırmaktadır. Maddi gerçeklik veya bilinçli deneyimlerimizdeki niceliklerin değişim oranlarını ölçmek için kullanılan çeşitli ölçümlerin verilerinin bileşen miktarıdır. Bir belirsiz olarak zaman, ardıl olayları tanımlamak için kullanılan, basit tanımlara sıkıştırılmış bir ölçüm birimidir.

Zamana Ontolojik Bir Bakış

Zamanla ilgili ontolojik sorulan soruların hepsinin çıkmazı tanımlamayı bu kadar zor yapan şey belki de göreli olmasıdır. Bununla birlikte Albert Einstein görelilik teorisinde, zamanı boyutsuz bir nicelik olarak ele alırken; uzayla beraber uzay-zaman dediğimiz bir doğa fenomenini oluşturduğunu söyler. Uzay ve zaman bir bütündür. Dolayısıyla kendine has bir doğası olan bu boyutsuz nicelik garip ki bilinçsiz nesneler için değersiz gözüküyor. Bir kuyruklu yıldız için zaman kavramının değersizliği; zamanı göreli bir hale getiren zaman var edenin bilinç olduğu kanısına yaklaşmama sebep oluyor. Yani fikrimiz zaman kavramının algılarımız ile bütün halinde tanımlandığı yönünde.

İlk  olarak zamanın üç boyutlu uzay yapısı ile beraber var olan, evrenin kendi varlığı ile başlayan bir nicelik olduğunu söylemek ile zamandaki göreceli düzeni nasıl bir sistematikte yöneteceğimizi anlamamıza kapı açıyor. Bu alanda temel olabilecek 3 fikrimden bahsetmek istiyorum.

1-Zaman Konsepti

Fikrimizi  inşa ederken temel bir sorudan yola çıkmak istiyorum. Öncelikle zaman vardır; algı üzerinden bunun aksini düşünmek imkansız gibi gözükür. Düşünmenizi istediğim fikir maddi olmayan bir varlık için zaman tanımlaması yapmanın dış uzaya çıkmadan o kadar da kolay olmadığıdır. Bir saniyeliğine gözünüzde hareketsiz bir çerçeve düşünün. Çerçevenin içinde tamamen hareketten yoksun cansız bir tablo olduğunu sadece ona baktığınızı düşünün. Zamanın donması, insanlar için hareketsizlikle özdeşleşmiş bir fenomendir. Oysa Einstein, uzay-zamanı, hareketsiz bir nesne yoktur ve uzayda hareketsiz gibi duran nesnelerin bile aslında uzayda hareket ettiğini söyler. Bu sebeple zaman için ontolojik bir tanım yapmak imkansız gibi gözüküyor.

2-UZAY-ZAMAN

Uzay zamanı bir bütün olarak ele aldığımızda aslında evrende iki farklı zaman olduğunu anlayabiliriz. Einstein bunu çok bilinen örneğiyle anlatırken, “ Güzel bir kadınlayken zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız. Ancak sıkıldığınızda, zaman geçmek bilmez işte görelilik budur. ” der. Buradaki tanımda benim ilgimi çeken konu, zamanı ele alırken bilinç olmadan yaptığımız fiziksel bir tanımlamanın dışında; bilinç ile beraber gelen ikinci bir zaman tanımlaması olduğuna olan inancımız. Anlatmaya çalıştığım şey, ne kadar sıkılırsanız sıkılın fiziksel uzayda referans sisteminiz sizin saatinizin belli bir çerçevede aynı hızda hareket ettiğini söyler. Ancak bilinç size zamanın gerçek olmadığını algılarınızla ilgili bir oyun olduğunu günün her saatinde hatırlatır.

3-Korelasyon

Zamanı tanımlarken en çok kullandığımız aletler, temelde harekete dayanıyorlar. Hareketin net olarak tanımlanması için kullandığımız temel referans sistemlerimizi anlamamız için bize yardım eder.

Sorumuz; “Ardı ardına gelen olayları zamanı ölçmek için kullanabilir miyiz? ”

Sorumuzun cevabını ararken şu an kullandığımız en basit zaman ölçerlerimiz olan saatlerin çalışma prensibinin tamamen hareket temelli olduğunu unutmayalım. Ölçümle zaman arasında nasıl bir ilişki olduğunu anlamak adına bu soruyu soruyorum. Ölçüm ne kadar zamandır? Gerçek olarak zaman hangisi;

Bilincimizden doğan ve algılarımızla yönettiğimiz bir zaman.

Saatler –zamanı ölçmeye yarayan tüm yöntemler- ile ölçtüğümüz fiziksel büyüklük.

Uzay –Zaman kurgusunda sürekli olarak değişen uzayla bir bütün olarak okunması gereken zaman.

Zaman insan için büyük bir belirsiz olarak kalmaya devam edecek. Öyle ki tanımlaya çalıştıkça daha büyük bir belirsizliğe düşeceğimiz kesin. Burada bahsettiğimiz bu 3 fikir dışında daha değişken birçok zaman tanımı yapılabilir. Aslında zamanın varlığı adına soracağımız her soru algılarımızla ters düşüyor.

Son olarak, madde ile ilişki kurmak için sığındığımız bir hayal  olarak zaman, belirsizlik perdesi ardından bakıldığında saniyede 24 adet fotoğrafa sıkışmış bir dünya görüşü karşımıza çıkıyor. Bizim zaman tanımlarımız, dev bir ekranda izlenen bir film olsaydı dışarıdan o zaman gerçek zaman hangisi derdik? Yani zamanın varlığından ziyade bence zaman, tüm varlığın kaynağı halinde.

Muhammet Furkan Dolgun
İstanbul Üniversitesi Fizik bölümünde okuyan, okumayı, yazmayı ve felsefeyi seven bir gezgin.