DAIDALOS VE IKARUS

Yunan mitolojisindeki Ikarus ve hikâyesini, bilenleri derinden etkileyen ve düşünmeye teşvik eden yanları ile biliriz. Hikâyenin aslında insanlığa ders verici bir yanı var. Bunun yanında ölüm şekli açısından insanların pek çok konuda kendilerini sorgulamasına sebep olmuştur. Hikâyeyi dinleyen herkesin kafasında iki soru meydana gelir. Ikarus’u ölüme götüren onun tevazu sahibi biri olmaması mıydı?  Yoksa yersiz sergilemiş olduğu cesaret örneği miydi? Cesaret bir şeyleri başlatmak için önemli bir duygudur. Ancak sonunda bizi bekleyen hazin bir son olmaması için de ölçülü ve dengeli olmak gerekir.

Ikarus’un , felsefenin ve dinlerin olmadığı o dönemlerde, insanlara ders vermek konusunda önemli bir yeri olmuştur. Hikâyeyi bilen insanlar günümüzde hala yaşanan bu olaya değer verirler. Mitolojinin, insanlara basit gelen birkaç hikâye olarak görünmesi durumunu doğru bulmuyorum. Nasıl ki her dönemde yaşanmış vurucu olaylar, kendilerinden sonraki dönemleri etkileyecek ve yön verecek güce sahip olabiliyorsa, insanların ve dönemlerin üzerinde de önemli etkilerde bulunan bu mit hikâyelerini göz ardı etmemek gerekir. Aslında bu öyküyü dinlediğinizde, özgürlük duygusunun, cesaret hissinin nasıl her şeyin önüne geçebileceğini göreceksiniz. Ve dengeli olabilme dürtüsünün kontrol edilmemesi durumunda bizi bekleyen son üzerine derin bir düşünce sahibi olabileceksiniz.

DAIDALOS (DAIDALUS)

Adı Latince’de Deadalos, Yunanca’da Daidalos olarak geçmekte ve “usta işçi” anlamına da gelmektedir. Tam anlamıyla belirtmek gerekirse, kral soyundan gelen bir zanaatkârdır.

Tanrıların insanları hor gördüğü bir dönemde Daidalos tanrılarla yaşamaktaydı. Elinden her iş gelirdi; mimarlık, heykeltıraşlık ve mekanik tasarımlarla ilgilenirdi. Öyle ki yaptığı heykelleri görenler onları canlı sanırdı.

Daidalos, Atina’da çırağı ve yeğeni Talos ile çalışmaktaydı. Bir gün Talos ölü yılanların dişlerini kullandı ve testereyi icat etti. Sonra Daidalos kıskanıp sinirlendi. Daha sonra ise yeğenini Akrapol’den (tepelere kurulan hisarlar) aşağı attı.

Bu cinayet ortaya çıktığında Daidalos kaçarak ya da sürgün edilerek Girit Uygarlığına geldi. Burada ömrü boyunca Kral Minos’un emrinde çalışmaya başladı. Ariadne için bir dans alanı, Pasiphae için boğayı, Minotor için Labrynthos’u yapmıştır. Onun sayesinde Girit’in her yeri ihtişamlı eserlerle doldu.

Girit’te yaşadığı sırada bir kadından Ikarus ve lapyx adından iki çocuğu olur. Ikarus’a oranla Lapyx hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Theseus’un Minotor’u öldürmesinden sonra işin içinde Daidalos’un parmağı olabileceğini düşünmüştür. (Ariadne’ye ip fikrini vermiştir) Onu ve oğlu Ikarus’u labirente kapatmıştır.

 

IKARUS ve DÜŞÜŞÜ

Bir süre babası ve Ikarus çaresizce labirentte kalmıştır. Daha sonrasında ise Daidalos, bal mumu ve tüyler kullanarak kendilerine kanat yapıp kaçabileceklerini düşünmüştür. Kanatları hazırladıktan sonra ve kaçmadan önce oğlu Ikarus’u uyarmıştır. Çok alçaktan uçarsa denize düşeceğini söylemişir.  Çok yüksekten uçarsa da Güneş yüzünden balmumumun eriyeceğini ve kanatların döküleceğinden bahsetmiştir.

Tüm bu uyarılara rağmen Ikarus, uçuşları esnasında özgürlüğün büyüsüne kapıldı. Yükseldikçe yükselmek istemiştir. Ama o yükseldikçe Güneş tanrısı Helios, onun bu hareketini Ikarus’un kendisine yaptığı büyük bir saygısızlık olarak görmüştür. Bal mumu erimiş ve Ikarus’un tüyleri teker teker düşmüştür. Sonunda Ikarus’un da denize düşmesi ile Daidalos, arkasında bıraktığı oğlunun acısıyla kıyıya inmeyi başarmıştır.

Bu olaydan sonra Ikarus’un düştüğü ve boğularak öldüğü denize ve yakınlarında olan bir adaya da Ikarıa adını verdiler.

IKARUS VE HİKÂYENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Ikarus’un hikâyesi hakkında bilgi sahibi olan insanların her birinin kafasında farklı farklı düşünceler meydana gelmektedir. Kimisi bu hikâyede dengeli olmak gerektiğini düşünür. Kimileri aile büyüklerini dinlemek gerektiğini aksi olursa da başlarına bu tür felaketler gelebileceğini. Kimileri ise Ikarus’u yaşadığı bu deneyimle cesur bulduğunu ve ölümünü bir kahramanlık olarak gördüklerini dile getirmişlerdir. Aslında Ikarus’un hikâyesi bu düşüncelerin hepsidir. Bilen herkesin de bu şekilde düşünmesi gerektiği konusuna vurgu yapar.

Ikarus bana göre oldukça cesur ve tutkulu biri. Hiç deneyimlemediği olan uçma girişimi bile başlı başına büyük bir cesaret örneğidir. Uçmaya başladıktan sonra babasının söylediklerine kulak asıp, anın getirdiği tutkuya kapılmadan dengeli olabilseydi yaşamına devam edebilecekti.

Ikarus, uçmanın ve bunu başarabilmenin verdiği o tutku ile üzerine eklendiği merak duygusunun etkisiyle daha da yükselmek istedi aslında. Labirentten kurtulmuş olması, güneşi görmesi, süzüldüğü gökyüzünde doğanın ayaklarının altında oluşu ve hayatında belki de ilk ve son kez edinebileceği bu deneyimi sonuna kadar yaşamak istedi. Ve kendi sonunu kendi hazırladı.

Düşünüyorum da, Ikarus uçuş esnasında bu tutkusunu gerçekleştirmeseydi eğer deneyimlediği bu tecrübe onun için hiçbir anlam ifade etmemiş olacaktı. Özgürlüğüne kavuşmuş olacaktı belki de ama tutkusunun ve üzerine eklenen merak duygusunu göz ardı ederek dengeli bir biçimde uçuşunu gerçekleştirdikten sonra babasını dinleyerek içinde filizlenen o duyguyu görmezden gelmeye devam etseydi cesaretsizliği ile yüzleşerek sağlam bir şekilde yeryüzüne indiğinde bile bundan mutluluk duyamayacaktı. Bana göre Ikarus’un sonunu kibri değil aslında merakı ve cesareti getirmiştir. Olayları değiştirme şansımız olmayacağı için onun bundan pişmanlık duyup duymadığını ne yazık ki hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bildiğim bir şey var ki, bu hikâyenin herkesi bir yerinden muhakkak yakalayacağı ve kendilerinden parça buldurabileceği.