İnsanlık Sahnesi

 

Doğumu ölümü oldu.”

                                                      Samuel Beckett- A Piece of Monologue

 

Samuel Beckett  “A Piece of Monologue” eserinde anlatıcı bu sözlerle başlar, “Doğumu ölümü oldu.” Sözlere bir anlam katmak edebiyatçıların asil görevidir. Ben yazarken cümlelerin bir bütün halinde her birinin kendinden sonrakini yaratacağı anlamı düşünerek yazıyorum. İnsanlığın ölümü aynı Beckett beşiği gibi sahneye atılmasıyla son buldu. Bu sahne tarihin kendisiydi.

İnsanlık sahneye ne zaman atıldı? İnsanlığı insanın canlı kimliğiyle aynı saymıyorum. İnsanlık kişisel insandan bağımsız kolektif topluluğun kendisidir. İnsanlığın en küçük parçası olarak bile insanı almak mantıklı değil. Toplumun nasıl bireyden bağımsız olabileceği aslında bireye bakıldığında daha iyi anlaşılıyor. Bireyin öznel düşünceleri, toplumla bir araya gelmesiyle anında değişiyor. Bu değişimin sebebi insanın kendini toplumun bir parçası sanma arzusu. Burada görünürde aşikar bir sorun daha var. Bu sorun, her bireyin toplumla kurduğu ilişkiyi değişimle okurken toplum nasıl bireyden bağımsız oluyor. Toplumsal vicdan ve bireysel vicdan ayrımı yapılırsa bu daha açık şekilde anlaşılır.

Birinin ölümünü izlemek veya bir kişiyi öldürmek bireysel anlamda insan için hem ahlaki açıdan hem de etik açıdan doğru değildir. Dolayısıyla bu birey toplumlaştığında kendi toplumu dışında olan kişilerin kendi toplumuna aykırı olması hasebiyle öldürülmesine ise karşı çıkmaz. Burada suçu ne olursa olsun bireyden uzaklaşmayan kişi bir cinayeti işlemeyi meşru görmez. Özellikle savaş dönemlerinde insanların birey algılarını tamamen yitirip yalın bir topluma dönüştükleri görülebilmektedir.

Ahlakın İndirgenmesi

Ahlak, birey için ve toplum için farklı anlamlar taşır. Burada cellat olarak kullanacağım adaletin ya da tanrının eli toplumun bir parçasıdır. Bir celladın uyguladığı hüküm celladın bireysel ahlakından da bağımsızdır. O yüzden yanlış verilmiş bir kararın sorumluluğu da cellada ait değildir. Burada celladın modern toplumdaki karşılığı polis ya da asker olabilmektedir. Bu kişiler birey olarak algılanmazlar aslında bir alt toplumu oluştururlar. Bir kişi için seçtiği meslek grupları bu anlamda önemlidir. Toplumun genel ekseriyeti polislerin hepsine aynı gözle bakarlar. Bu algının sebebini de düşünmek lazım. Alt toplumlar olarak adlandırılan aslında bir tipoloji olarak karşımıza çıkar. Polis denildiğinde doğrudan bir polisle ilişkisi olmayan herkes için bir şapka bir kıyafet olarak canlanacaktır.

Polislerin oluşturduğu bu yapı tüm polislerin aynı kıyafet giymesinin sebebi nedir? Bunun sebebi kolayca tanınmak ve o renklerin insan algısında bir güvenlik hissi uyandırması. Etrafta polis varken belirli renkleri gördüğünüzde bu sizin güvende hissetmenizi sağlar. Tüm üniformalar için bu geçerlidir. Bu belirli bir alt topluma ait olma hissini de paylaşılmasını sağlar. Hiyerarşi toplumun kendiyle kurduğu ilişkinin bir şeklidir.

İnsanlık sahnesi aslında toplumun kendisinin de yaşadığı coğrafyadır. Bu nedenle her coğrafya da başka bir sahneye şahit oluruz. Bu yüzden toplum her zaman insanı yener. İnsan doğduğunda iki seçeneği vardır, ya kendisini toplum yaparak öz kişiliği ve bireyin katili olacak ya da tüm toplum dayatmalarına meydan okuyacak. Sınırların dışına çıkmak çok zordur. Sınırları aşacak cesarete sahip tüm ruhlar. Sahnede doğaçlama yaparak yaşamanın zevkine şahit olacaktır.

 

İnsanca akademi YouTube hesabında gezinerek yeni hikayeler keşfedebilirsiniz.

 

Bu yazı, İnsanca Akademi Editör Ekibi’nden Mine Güven tarafından düzenlenmiştir.

Muhammet Furkan Dolgun
İstanbul Üniversitesi Fizik bölümünde okuyan, okumayı, yazmayı ve felsefeyi seven bir gezgin.