İyilik Aşkta Başlar

İyiliği tanımlayabilir miyiz? Hayır. İyilik gözle görülmez, elle tutulmaz. Eğer iyiliğin görülebilen ve tutulabilen bir şey olduğunu düşünüyorsak bu iyilik değil ancak çıkardır. İyilik, gönülden akıp harekete geçer ve başka bir gönülde, başka bir ülkede, başka bir alemde can bulur. Evet iyiliğin çıkış noktası gönüldür, hani derler ya ”gönlümden koptu” tam da bu işte… Fakat iyilik dediğimiz şey zihnimizde, kendi yararımıza olarak sonuçlanacak olan, tasarlanmış davranışların adıysa dediğim gibi çıkardır. Boşuna dememişler, ”iyilik yap denize at balık bilmezse halik bilir” diye. Bu atasözünü söyleyince aklıma çocukluk anım geldi. Dokuz, on yaşlarındayken gittiğim Bilgi Evi’nde ‘’İyilik Yap Denize At’’ yazılı mavi bir kutu vardı. O kutuya yaptığımız iyilikleri yazıp atardık. Ayın sonunda hocalar tarafından beğenilen birkaç iyilik ödüle layık görülürdü. Her seferinde kağıtlara bir şeyler yazıp yazıp o kutuya atardım. Gönlümden, yapılmış ve yazıya aktarılmış olan en güzel iyiliğin benimkinin olmasını geçirirdim. İyiliğin o yaşlardaki bendeki yansıması buydu. Bugün o Bilgi Evi‘ne gittiğimde, o kutu hâlâ orada ve o küçük mavi kutu benim ilgimi çekmeyi yine başarıyor. Fakat tek bir farkla bu sefer çocukluk hatıralarıma gidip düşünüyorum. ”O zaman bu eylem bende ne çağrıştırıyordu, şimdi ne çağrıştırıyor?” diye düşünüyorum.

Aşkın ve İyiliğin Rengi

Görüyorum ki büyüdükçe kelimelerin ve renklerin arkasındaki derin anlamları da anlamaya başlıyor insan. Bu kelimede ve renkte Hakk’ın rızasına nail olmak gizli. Fakat Hakk’ın rızasına ulaşma hususunda da önemli bir detay gizli. Hakk’ın rızasını yine bir çıkar için mi istiyoruz? Yani bizler, Hakk’ın rızasını cennete girebilmek için, dünyadaki işlerimiz ve güçlerimizin rast gitmesi için kullandığımız bir yöntem olarak mı istiyoruz. Eğer, Hakk’ın rızasını bunlar için istiyorsak bu, iyilik değil yine çıkar olur. Eğer Hakkın rızasını bir karşılık beklemeden istiyorsak zihnimizle değil gönlümüzle kararlar alıp, aşkı içimizde var edebiliyorsak ve aşkın içinde kendimizi eritip aşkla bütünleşebiliyorsak ortaya çıkan davranışın adı iyiliktir.

Bir Hatıra

İyilik kelimesini her duyduğumda çocukluğuma gidiyorum. Böylelikle, iyiliğin gerçekten de bende ne zaman başladığını araştırmaya yöneliyorum. Hatırıma şöyle bir şey geliyor; yedi yaşındayken elimdeki yirmi beş kuruşla bir heyecanla bakkala girmiştim.  Niyetim küçük bir çikolata almaktı. Fakat çikolatayı almamıştım, bakkalda gördüğüm yaşlı dilenci kadına çikolata parasını verip koşarak bakkaldan çıkmıştım. Bu an bende o kadar net ki, aklıma geldikçe hâlâ aynı duyguları hissederim. Hiçbir amaç gütmeden, o an hiçbir şey düşünmeden yalnızca o parayı kadına vermek adına bırakmıştım yirmi beş kuruşu dilenci kadının avuçlarına. Evet, biliyorum çok küçük bir paraydı bu ama verdikten sonra o kadar mutlu olmuştum ve kendimle o kadar gurur duymuştum ki anlatamam… Benim gözümde çok büyük bir paraydı o ve ben çok büyük bir iş başarmıştım. Bu başarının içimde uyandırdığı huzuru hissedebiliyordum.

İyilik Öğrenilebilen Bir Şey Midir?

İnsan iyiliği bir yerden bir kimseden öğrenemez. Ve iyilik başkası tarafından öğretilemez. Tıpkı çocukluğumdan verdiğim örnekler gibi iyilik, ancak insanın içinden gelmektedir. Yukarıda insanın ancak aşkla gerçekten iyiliğe ulaşabileceğini söylemiştim. Bana göre her şeyin özü aşktır.

Çocukken o derece masumdur ki insan çocukluğun kendi başlı başına aşktır. Fakat büyüdükçe ve bir şeyleri idrak etmeye başladıkça işin içine gönülden değil de zihinden davranma hususu girince iyiden iyiye masumiyetimizi kaybediyoruz dolayısıyla aşkı da kaybediyoruz. Büyüdükten sonraki işimiz ise içimizdeki aşk mücevherini aydınlatıp açığa çıkarmaktır. Böylece iyilik de içimizde bir yerlerde kök salmaya başlayacaktır.