Folies-Bergère’de Bir İçki

Daha ilk bakışta sizi içine çekecek tablolar vardır. Size, siz kendisinin bir figürüymüşsünüz gibi davranan tablolar. Herkes bu noktada farklı bir adres gösterebilir. Sanırım ben, bundan iki sene önce, üniversitede aldığım bir derste tanıştığım bir tabloyu göstermeliyim. Orijinal adıyla “Un bar aux Folies-Bergère”, yani Folies-Bergère’ de Bir Bar. Édouard Manet’ nin gerçekçilikle olan sıkı bağını gördüğümüz bu tablo, birçok bilimsel ve popüler makaleye konu oldu. Peki bu tabloyu özel kılan nedir?

Folies Bergère’ de Bir Bar, Manet’nin en ses getiren tablolarından biridir. Zeki ressam, 1882’de tabloyu tamamlıyor ve bir yıl sonra da hayata gözlerini yumuyor. Manet’nin asıl mekanda pek çok skeç çizdiği fakat tabloyu kendi stüdyosunda tamamladığı da bir başka bilgidir. Tablo, harika detaylara sahiptir. Öyle ki, ilk bakışta Manet, bizleri  tablodaki kadın aracılığıyla içkimizi yudumlamaya davet eder.

Folies-Bergère

   Tablonun adını aldığı Folies Bergère’e gelecek olursak, Paris’te Montmartre’nin biraz güneyinde bir kabare müzik salonudur ki hala öyle. Kapılarını ilk kez 1869’da modern bir eğlence mekânı olarak açtı. Romancı ve sanat eleştirmeni Joris-Karl Huysmans, Folies Bergère’in çağdaş bir açıklamasında şöyle der; “Çirkin ve muhteşem, çirkin ama enfes bir tada sahip; gerçekten güzel olabilecek bir şey gibi eksik. (…)  masalarla kaplı yürüyüş yolları, hint kamışından kanepeler, sandalyeler ve kızgın kadınlarla dolu tezgahlar, aynı zamanda Rue Montesquieu’nun telaşını andırıyor. Ve bir Cezayir veya Türk pazarı …”

Manet ve İkilemleri

Tablodan gözlerimizi alamamamızın, içerisinde kaybolmamızın en önemli sebeplerinden biri ikilemler diyebiliriz. Öncelikle; barmen kadının hem davetkâr, hem de hayal kırıklıkları barındıran tavrı. Bizlere hem yakın, hem de çok uzak, dikkati açıkça dağılmış gibi. Nasıl okuduğumuza bağlı olarak değişse de; yüz ifadesi yorgun veya özgüvenli. Buradan sonra, kafamızı tablonun biraz sağına çevirecek olursak, barmen kadının silindir şapkalı ve bıyıklı bir adamla konuştuğunu da görebiliriz. Bununla birlikte, barmen kadına odaklanmışken, arkadaki aynadan dikkatimizi salon çekiyor. Aynadaki kalabalık ve akış ayrı bir ikilem vardır. Ayrıca, sol üst köşede, seyircilerin ve restoranın patronlarının üzerinde performans sergileyen trapez sanatçısına ait yeşil ayakkabılar, bir çift ayak ve trapez perdesinin ayakları, akşam performansının tam akışta olduğunu gösteriyor.

Ayna, Manet Bize Neler Söylüyor?

Ayna yansımasının dinamikleri, bu resim etrafında birçok tartışmanın nedeni olmuştur. Sanat otoriteleri, barmen kadının yansımasına sağdan baktığımızda çok uzak konumlandığı, tezgâhın üzerindeki nesnelerin mantıksız bir şekilde yer değiştirdiği ve yansımada görünen, kadının karşısındaki adamın gerçekte olmadığını iddia etti. Aynanın varlığını söylemek, birçok modern tercüman için çok önemli olmuş çünkü Manet’nin hayranı olduğu Diego Velázquez’in başyapıtı Las Meninas ile anlamlı bir bağ sağlıyor. Aynı zamanda sanat tarihinde ayna, Vanitas’ın sembolüdür. Bir “vanitas” resmi, hayatın çekiciliğini, hazzın boşluğunu ve ölümün kesinliğini ifade eder. Fransız filozof Maurice Merleau-Ponty bir aynayı; “Şeyleri gözlüklere, gözlükleri nesnelere, beni başkalarına ve diğerlerini bana dönüştüren evrensel bir sihrin aracı” olarak adlandırdı. Manet de bu sembolü ve adlandırmayı rehber almış gibi. Ancak her durumda; Manet’nin aynayı, bize bakan barmen kadının baktığı dünyayı göstermek için kullandığı açıktır. Bunu yaparken ona bir bakış açısı vermiş. Bu sayede hem resmin konusunu koruyor, hem de ona bir perspektif sağlıyor.

Suzon ve Folies-Bergère

Bir başka detaysa, barmen kadın Suzon’dur. O dönemde Suzon’un mekanda gerçekten barmenlik yaptığını biliyoruz. Bununla birlikte; Manet, Suzon’u daha önce stüdyosunda da resmetmişti.   Aynadan, Suzon’un yansımasına arkadan bakarsak, çökmüş bir beden dili ile karşılaşıyoruz. Bunun yanında karşısındaki silindir şapkalı adama doğru hafifçe eğildiğini de fark ediyoruz.

Sanat tarihçisi Larry L. Ligo, Suzon’un bir hayat kadını olduğunu ifade eder. Tezgâhtaki portakallar da bunu kanıtlar niteliktedir. Çünkü biliyoruz ki Manet, tablolarında; portakalları ve fuhuşu bir arada kullanma gibi bir alışkanlığa sahiptir. Ön plana bir portakal tabağı yerleştirmesi, barmen kadını bir hayat kadını olarak nitelemesi anlamına geliyor. T.J. Clark, ”barmenliğin” Folies-Bergère’in tanınmış olduğu haliyle, hayat kadınlarından birini temsil etmeyi amaçladığını ve hem bir satış elemanı hem de bir meta olarak – ”bir içki ile birlikte satın alınacak bir şey” olarak temsil edildiğini söyler. Tezgâhın üzerindeki başka bir detay da bira şişeleridir. Etiket üzerindeki kırmızı üçgen dikkatimizi cezbediyor. Biraların, İngiliz biralarından olan, Bass Pale Ale olduğunu görebiliriz. Alman birası yerine bir İngiliz markası ise aklımıza Fransa Prusya Savaşı’nı getiriyor.

X-ray görüntülerinden Manet’nin tablo üzerinde birçok değişiklik yaptığını da biliyoruz.  Bu tabloyu yaparken, Manet’nin aklından neler geçiyordu bilinmez. Ancak, bugün bile bizi etkiliyor olması, gerçek bir başarıdır. Bu cesur kompozisyon ve hızlı fırça darbeleri, ikilemlerle bileşerek tabloyu bir buçuk asır sonra dahi sıcak tutmayı başarmış diyebiliriz.