NOMADLAND: İÇSEL BİR YOLCULUĞUN HİKÂYESİ

NOMADLAND: İÇSEL BİR YOLCULUĞUN HİKÂYESİ

Yönetmen koltuğunda oturan Chloe Zhao ile yollarınız daha önce kesişmiş olabilir. The Rider, Song My Brothers Thought Me ve ardından Nomadland filmiyle yeniden bizlerle. Zhao aslında sinemasında Western film ekolünü yani ABD’nin Atlantik kıyısından batıya doğru göç sırasındaki olaylarla başlayan yaşam tarzı ve kültürünü takip ediyor. Elbette bu kültür temel alınarak yapılmış birçok başarılı film var. Ama Chloe Zhao’yu farklı kılan bir şey de var. Filmlerini kurgusal ve belgeseli harmanlayarak işliyor.

Kurgusal olarak yer alan karakterler gerçek hayattan, o hayatın bir parçası olan insanlarla sinemanın büyüsüyle birlikte bir bütünlük oluşturuyor. Yönetmenimizin ikinci uzun metraj filmi The Rider’da yer alan Brady karakteri, gerçek hayatında da rodeocudur ve kafasından aldığı yara da gerçektir. Aynı şekilde bunun en güzel örneklerinden biriyse son filmi Nomadland. Bu film 2021 yılının En iyi film Oscar’ı, en iyi yönetmen Oscar’ı ve en iyi kadın oyuncu Oscar’ına layık görülmüştür.

Kitap Sayfalarından Film Sahnelerine

Nomadland, Jessica Bruder’ın Nomadland adlı kitabından uyarlanmıştır. Göçebeler diyarı anlamında gelen bu kitabı yazmadan önce ikinci el bir karavan kiralamıştır. Yanına yol arkadaşı Linda May’i alarak, bu göçebe hayatı yaşayan insanların hayatlarına tanıklık ve arkadaşlık etmiştir. Bu kitabın haklarını alanlardan biriyse filmin başrolünde Fern karakterine hayat veren Frances McDorman’dır. Yönetmenin ikinci filmi olan The Rider filmini Toronto Film Festivalinde izledikten sonra filmi onun yönetmesini istemişler. Aslında bu kitap sadece bir kurgu roman değil. Ekonomik zorluklar yaşayan ve kendilerine kaçış noktası arayan Amerikalılar hakkında bir eserdir. 2008 yılındaki yaşanan ekonomik krizden yıpranmış insanların hikâyesidir.

Filmin konusundan biraz bahsetmek gerekirse Fern isimli orta yaş üzerindeki bir kadının hikâyesini anlatıyor. Fern eşi Bo’yu kanserden yeni kaybetmiş ve Empire isimli kasabada yaşamını devam ettirmeye çalışıyor. Geçici süreliğine özel öğretmenlik de yapmış olsa o kasabada daha fazla kalamıyor. Kasabada bulunan alçıtaşı fabrikası kapandığı için kasabadaki herkes işini kaybediyor ve kasaba yavaş yavaş yok oluyor. Eşini, işini kaybeden ve çocuğu da olmayan Fern minibüsünü karavana dönüştürerek yola çıkıyor. Yolda da kendisi gibi bu yola çıkmış birçok insanla karşılaşıyor. Karşılaştığı insanlarsa gerçek hayatlarını böyle devam ettiren insanlar.

İşte kurmacaya belgesel lezzeti tam da burada bulaşıyor. Filmde yer alan Swankie, Linda May gibi birçok isim hatta göçebe yaşam öncüsü olan Bob Wells göçebe destekçisi ve anti-kapitalist bir yazardır. Aynı filmde de olduğu gibi minimalist yaşam tarzını benimseyen binlerce insana ilham olmuştur. Peki,“ya bu nasıl belgesel film değil?” diyebilirsiniz. Bu noktada da Fern ve ardından Dave karakterleri devreye giriyor. Fern diğer gerçek karakterlerin aksine kurgusal bir karakterdir. Fern’e hayat veren Frances McDormand usta bir yıldız oyuncudur. Bize karakteri güçlü ve özgür yansıtmayı başarıyor.

Filmin başında insansız bir kırsalda yere tuvaletini yaparken diğer tarafta derede çırılçıplak yüzerken kollarını iki yana açtığı o an, sessizliğin içinde yeterince özgür görünüyor. Fern’e arkadaşlık eden Dave ise diğer kurgusal karakterimizdir. Dave’e hayat verense David Strathairn’dir. Dave,biraz sakar biraz da Fern’den hoşlanan ve yolları çok kez karşılaşan ama asla bir ilişkileri olmayan iki karakterdir. Fern göçebe hayata devam etmek isterken Dave yerleşik hayata geçer. Fern’in de yanında yaşamasını ister ama Fern kendine bir yol çizer.

Evsiz Ve Yuvasız Olmak Arasındaki Fark

Fern göçebe hayatına devam ederken markette eski bir öğrencisiyle karşılaşır. Öğrencisinin ona ‘’Sen evsiz misin?’’ sorusuna karşılık ‘’Hayır. Ben evsiz değilim’’ cevabını verir. Evsiz ve yuvasız olmak birbirinden farklı şeylerdir. Onun yuvası Karavanı Vanguard’dır (öncü). Ayrıca hiçbir zaman yalnız değildir Fern. Kalacak yer için birçok kez teklif alıyor. Bizimle kal, burada yaşa diye ama o kabul etmiyor. Erkek yola çıkar, kadın evde bekler algısını yıkıyor. O tek başına yaşayarak, kimseye muhtaç olmadan var oluşunun tadını çıkarmak istiyor.

Amerika’nın Aynası Nomadland

Amerikan yoksulluğunun bugününe ayna tutan bir yönü de var denilebilir. 1930’lar Amerika’sında büyük buhran döneminde, 10 tane fotoğrafçıyı Amerika’nın kırsal bölgesine göndererek fotoğraflar çekmesini istiyorlar. Çekilen fotoğraflar o dönemin birer portresi oluyor. Bu filmde de 2008 sonrasının buhranına, ekonomik sıkıntılarına yer veriliyor. Film aslında yeni bir yeri fethetme üzerine değil kendi iç dünyasına yönelik bir döngünün hikâyesidir. Yolda birçok insanla karşılaşıyor ve o insanlarla sonra yeniden yolları kesişiyor. Tüm bunlar üzerinde döngüsel bir yol var. Fern Amazon’da çalışır sonra oradan ayrılır. Fast-food zincirinde çalışır. Derken hep böyle birçok işle yola devam eder. Bu işlerde gördüğümüz bir şey var ki işçi sağlığı ne kadar göz ardı edilmiş. Çalışanlar en ufak olaylar hakkında birbirlerini bilgilendirerek çalışıyorlar.

Film aslında karakter üzerine inşa edilmiştir. En güzel noktalarından biriyse ne bu göçebe yaşamı romantikleştirme ve güzelleştirme gibi ne de bu ekonomik zorluktan yola çıkan bir mağduriyet tarafı var. En doğal en tehlikeli yönleriyle bizi baş başa bırakıyor. Fern’in her durduğu durak onun içsel yolculuğunun bir parçası oluyor. Karakterin sıcaklığını, şefkatini derinden hissederken duraklarındaki insanlarla da aynı sevgi bağını kuruyoruz.

Görüntü yönetmeni Joshua James Richards filmin bir sahnesinde, Fern’in yüzü tüm ekranı kaplarken yüzündeki her bir çizgi coğrafyayla bütünleşiyor. Sonraki sahnedeyse Fern coğrafyanın içinde küçük bir nokta olarak kalıyor. Hepimiz hem bu doğanın en önemli parçasıyız hem de bu kocaman doğanın içinde onunla bütünleşen birer noktalarız. Kamera Fern’in  hemen yanından onu takip ediyor. Böylelikle ona çok uzak değil, onun hayatının da bir parçası olarak hissediyoruz. Filmde neredeyse yapay ışık hiç kullanılmıyor. Her şey, gün doğumunda ve gün batımında çekiliyor.

Hani demiştim ya bu bir içsel yolculuk diye, Fern bırakıp gittiği evini yeniden ziyaret ettiğinde evi artık eskisi gibi değildi. Çünkü ev içinde taşıdığın şeydi, kendi içsel yolculuğundaönemli bir duraktı. Yönetmen filmde tüm sorunları, buhranları karakterler üzerine yıkıp didaktik bir dille işlemiyor. Tüm bunları bizim gözümüze sokmak gibi bir derdi de yok. Bu yas-yol-emek filmidir. Eşini kaybetmenin acısından doğan yas ve yolda hayatta kalma serüveni ve güzellikleriyle verilmiş bir emektir. Sizi bir yere bir sona ulaştırma gibi bir ideali de yok. Yol akıp gidiyor ve bizler ufka doğru yürüyoruz.

Sizlerle son olarak filmden güzel bir söz bırakmak isterim.

‘’Ev sadece bir kelime midir yoksa içinde taşıdığın şey midir?’’

Sevgilerimle.

 

 

Diğer film analizlerimizi okumak için tıklayın

Benzer içerikler için İnstagram hesabımızı takip edin!

 

 

KAYNAKÇA

  1. Atsüren, G. (2020, ekim 21). Filmloverss. https://filmloverss.com/nomadland/ adresinden alındı
  2. Chaillou, A. (2019). JESSICA BRUDER, NOMADLAND. Revuve Projet, 94-95.
  3. .Evrensel. (2021, nisan 26). evrensel.net: https://www.evrensel.net/haber/431571/oscara-damgasini-vuran-nomadlandin-hikayesi adresinden alındı
  4. Lozano, F. J. (2021). Nomadland,. Cine, 343-346.
  5. Temizkan, N. (2021, ocak 27). KayıpRıhtım. kayiprihtim.com: https://kayiprihtim.com/inceleme/nomadland-incelemesi/ adresinden alındı