ÖLDÜRME ÜZERİNE KISA BİR FİLM

ÖLDÜRME ÜZERİNE  KISA BİR FİLM

ÖLDÜRMEYECEKSİN

Öldürme üzerine kısa bir film : Yahudiliğin on emrinden biri  olan “öldürmeyeceksin” emrinden yola çıkan Kieslowski’nin kısa süreli uzun etki yaratan  bir filmidir. Filmde Polonyalı bir gencin, nedeni belli olmayan bir şekilde taksiciyi öldürmesi söz konusudur. Daha sonra da kendini ölüme sürüklenmesini izliyoruz. Onu ölüme götüren öncelikle kendi hatası sonra kanunlardır. Film, idamın hala Polonya’da var olduğu 1988 yılına ışık tutmaktadır. Polonya’da idam 1989 yılında kaldırılmıştır. Bundan dolayı son idam mahkûmu 1988 yılında infaz edilmiştir. Ayrıca film, Kieslowski’nin idam ile ilgili görüşlerini bize yansıttığı bir araç olarak da kullanmıştır.

 

BOŞLUĞUN VE ACIMASIZLIĞIN RENGİ YEŞİL

Kieslowsiki’nin filmle ilgili bir röportajında kullanılan yeşil filtre kasıtlı bir şekilde yapılmıştır. Çünkü yeşili kameranın önünden çıkartırsanız doğayı ve canlılığı temsil ettiğini, kameranın önünde kullanırsanız; boşluk, acımasızlık ve hissizlik duygularını verdiğini söyler. Bu yüzden ölüm temasını filmin ilk saniyesinden son saniyesine kadar hissederiz. İlk saniyelerde çocukların idam eder gibi öldürdükleri kedi ile son saniyelerde devletin astığı Jacek’in farkı olmadığını görürüz. Böylece idam cezasının toplum üzerindeki etkilerine daha filmin başından şahit oluruz. Jacek’i ilk olarak bir sinema salonun önünde afişleri dikkatlice izlerken görürüz. Film seyretmeye istekli gibi görünen bu genç sinema salonundan çıktıktan sonra sokakta ruhsuzca yürür. Bazen insanları rahatsız edecek davranışları da bulunur. Bazen de yanında durduğu bir ressama ya da fotoğrafçıya dikkatlice bakarak garip sorular sorar.

Bu sorulardan en dikkat çekeni cebindeki eskimiş kız çocuğu fotoğrafını büyütmek için girdiği fotoğrafçıya; “Bir fotoğraftan kişinin yaşayıp yaşamadığı anlaşılabilir mi?” sorusudur. Kadından bu sorunun cevabı savsaklanarak alır. Jacek insanlarla konuşurken boş bakışlara sahiptir. Bu boşluk hissi ona yanında ölümü taşıyormuş gibi bir hava verir. Ölüm onun her gittiği yerde gölgesidir. Birini öldürmesi o gölgeden kurtulmasını hiçbir zaman sağlamaz. Kurbanı taksiciyi önce bir iple boğarak öldürmeyi dener. Kullandığı ipi ileride onu savunacak avukatla aynı kafeye girip oturduğu zaman bir eline bağlar. Taksiye onunla aynı yöne giden insanlara farklı yöne gittiğini söyleyerek tek binmeyi başarır. Karşıdan karşıya geçen çocuklara yer vermek için durduğu sırada ipi diğer eline geçirir. Bu şekilde taksiciye öldürmek için ellerini hazırlamış olur.

Taksiciyi gittikleri ıssız yerde canice öldürdükten sonra arabayı alıp bir kulübeye gider. Kulübe de yalnız bir erkek çocuğu vardır. Daha önceden tanıdığı belli olan bu çocuğu arabaya bindirip onu dağa götüreceğini söyler. Çocuk “Arabayı kimden aldın?” sorusunu sorar fakat sorunun cevabı yoktur çünkü bu sahneden sonra direk Jacek’in yargılandığı sahneye geçeriz. Jacek İdam cezasına çarptırılmıştır. Jacek’in nasıl yaklandığı ise artık bizim hayal gücümüze kalmıştır çünkü ilerleyen bölümlerde de bu sorusunun cevabı yoktur.

NEDENİ BELLİ OLMAYAN ÖLÜMLER

Jacek’in taksi şoförünü neden öldürdüğünü hiçbir zaman ağzından duyamayız. Onun ölümü hakkında avukatıyla konuşmasından bazı çıkarımlar yapabileceğimizi düşünüyorum. Avukatıyla ölmeden önce konuşurken babasının ve kız kardeşinin mezarının yanın da annesi için açılan yere gömülmek istediğini söyler. Sonrasında ise bir trafik kazasında ölen küçük kız kardeşinin ölümünden kazayı gerçekleştiren şoförle birlikte alkol kullandığını bu yüzden kendini sorumlu hissettiğini ve köyden ayrıldığını anlatır.

En sonunda avukattan fotoğrafçıya büyütülmesi verdiği kız kardeşinin resmini annesine vermesini ister. Jacek avukatından bu resmi alıp annesine vermesini ister. Avukatı ipi eline bağladığı gün aynı kafe de bulunduklarını öğrendiğinden beri kendini suçlu hissetmektedir. Bu yüzden onun ölmesini istemez. Ölmeden önce Jacek taksici hakkında konuşmaz ve pişmanlığını belli edecek sözler söylemez. Ölümü kabul ettiğini zannedilecek şekilde soğukkanlı davransa da idam edilmeden önce ölmemek için direnir fakat sonuç değişmez. Jacek taksiciyi neden öldürdüğü kesin olarak belli olmadığı için benim düşünceme  göre: Jacek’in cinayeti planlamış olma ve olmama ihtimallerinden cinayetin  planlanmamış olma   ihtimalini daha güçlü buluyorum çünkü ilk girdiği sinema salonun da filmi merak ediyor ama  film gösterime akşam gireceği için oradan ayrıldığını görüyoruz.

Daha sonra yanında durduğu ressamın küçük bir kız çocuğunun resmini çizmesi ona kardeşini hatırlatmış olmalı ki buradan ayrıldıktan sonra çevreye saldırganca davranışlar yapmaya başlıyor. Kardeşi yaşamadığı için onun resmini çizdiremiyor bu yüzden fotoğrafçıya gidip fotoğrafı  bir resim gibi büyüttürmek istiyor. Fotoğrafı büyüttürmek isterken  “fotoğraf” yerine önce “resim”  sonra “fotoğraf” demesi de düşüncemi desteklemektedir. Cinayeti işlemek için ilk adımı, girdiği kafedeki ipi eline dolamasıyla atar.

Taksiciyi öldürmeye karar vermesinde en önemli etkenin ise taksicinin karşıdan karşıya geçen çocuklara yol vermesi olmalı ki bu durumdan sonra ellerindeki ipi hazırlıyor. Bu olay da ona kardeşini hatırlatmışa benziyor çünkü kardeşi onun karşıdan karşıya geçmesine izin vermeyen bir sürücü yüzünden ölmüş. Taksiye binerken söylediği yalan, fotoğrafçıya girip resmi büyüttürmek istemesi planlı bir cinayet olma ihtimali için güçlü bir neden bu yüzden cinayetin nedeni ile ilgili hiçbir zaman kesin bir sonuca ulaşamayacağımız gözüküyor. Kısacası, Kieslowski’nin sanatı hiçbir zaman beyaz perde de izleyerek bitmiyor…

 

 

Kaynakça

The Film Club,Kieslowki’nin Konuşması,BBC,9 Mart 1991