12 Eylül 1980 Darbesi

Türk Silahlı kuvvetlerinin, Cumhuriyet tarihinde gerçekleştirdiği üçüncü darbedir. 12 Eylül 1980 tarihinde, sabah saatlerinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren önderliğinde gerçekleştirilmiştir.  Bir önceki darbeye nazaran daha büyük etki oluşturmuştur. Hükümet ve TBMM dağıtıldıktan sonra dönemin siyasî parti önderleri gözaltına alınmıştır(Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş). Ülkede sıkıyönetim ilan edilmiştir.

Askerî darbenin asıl amacı 12 Eylül darbesi öncesi oluşan kaos ortamına (o dönemde bu duruma anarşi denmekteydi.) son vermektir. Cunta, bu kaos ortamının sebebi olarak 1961 Anayasasını görmekteydi; çünkü cuntaya göre bu anayasa fazla özgür bir anayasaydı. ‘’Anlaşılan, cunta o darbeyi yeterince kökten bulmamıştı. Şimdi, hukuk sisteminin baştan aşağı elden geçirilmesi ve yepyeni bir anayasayla yepyeni, bambaşka bir ‘’disiplinli demokrasi’’ dönemi açılmak isteniyordu.’’(Akşin, 2018:276).

Diğer bir yandan, Akşin bu siyasi darbenin gerçekleşmesinde dönemin siyasi partilerinin bir araya gelememesinin ve pasif kalmasının da büyük bir etkisi olduğunu aktarmaktadır.

Darbenin ve Darbe Öncesi Dönemin Edebiyata Etkisi

12 Eylül 1980 Darbesi insan hayatının her noktasını etkilediği gibi edebiyatı da büyük oranda etkilemiştir. Çünkü Türk edebiyatı ve siyaseti birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Türk edebiyatı açısından sancılı bir süreç olan bu dönemde, edebiyatta sol görüşün hâkim olduğunu görmekteyiz. Önceki darbe döneminde olduğu gibi yasaklanan ve okunması sakıncalı görülen kitaplar arasında sol görüşün hâkim olduğu kitaplar yer almıştır. Bununla birlikte yönetimin Türk edebiyatını tek elinde bulundurup Türk edebiyatına yön verdiğini söylemek mümkündür.

‘’12 Eylül darbesinin ardından yüzlerce kitap toplatılmıştır. Birçok edebiyatçıya davalar açıldı, göz altına alındılar, mahkûm oldular. Aynı zamanda bazı yazarlar uzun yıllar sürgün hayatı yaşadı. Türkiye’nin birçok aydınını uzun yıllar korku içinde yaşamaya mahkûm eden 12 Eylül darbesinin 29. Yılında soruyoruz: 12 Eylül darbesi neler götürdü?’’(Yaşar, Sabitfikir Dergisi, 2009:1). Yaşar’ın da aktardığı gibi bu sancılı süreçte birçok kitap yakılıp yok edilmiş; eli kalem tutan, aklı fikir üreten insanlar tutuklanmıştır. Türk edebiyatına da bir darbe vurulmuştur; sıkı yönetim uygulanmıştır. Bunun sebebi yukarıda da dediğimiz gibi edebiyatın ve siyasetin iç içe olması ve ülkeyi yönetenlerin edebiyatı tekellerinde bulundurmak isteyişleridir.

12 Eylül Darbesinin, Türk edebiyatına etkileri doksanlı yılların sonlarına değin devam etmiştir. İkibinli yılların başında Türkiye siyaseti ile birlikte Türk edebiyatı da yeniden şekillenmeye başlamıştır.

Darbenin Roman Karakterleri Üzerindeki Etkisi        12 Eylül

İsmail Uğur Aksoy’un bu konu üzerine yazdığı makalesine baktığımızda darbe süreci içerisinde oluşturulan roman karakterlerinin çokça cinsellik yaşayan ve kişisel hazlarının peşinde olan tipler olduğunu görürüz. ‘’Mavi Karanlık’’ romanına baktığımızda da durum aynı şekildedir. Cinsellik roman karakterlerinin hepsinin âdeta yaşam biçimidir. Gezip tozmaktan, alkol kullanmaktan ve hayattan zevk almaktan başka uğraşları yoktur. Bir bakıma bu bize kişisel hazlarla uyuşturulmaya çalışılan bir toplumun varlığını da kanıtlar. Çünkü bu insanların düşünsel bir faaliyetleri yoktur. Toplanmaktan ve birlik olma duygusundan çok uzaktırlar ki bu darbe yönetiminin hoşnut olacağı bir durumdur. Yani bireysellik o kadar hat safhadadır ki hiç kimse birbirine karışmaz herkes kendinden sorumludur. Anne ve babanın çocukları üzerinde bile hiçbir söz hakkı yoktur. Sonuç olarak bireyselleşme her ne kadar modern toplumun bir getirisi olarak görülse de; dönem dönem yönetimlerin ellerinde toplumu daha rahat kontrol altına alabilmeleri için bir silah olmuştur.

 

 

Bu yazı İnsanca Akademi Editör Ekibi’nden Dilan Deniz Emeksiz tarafından düzenlenmiştir.