bilimsel

BİLGİ MANTIĞININ TEMEL SORUNLARI

1.TÜMEVARIM SORUNU

Bilimin ve bilim insanının görevi bilginin bir önerme biçiminde; karşı çıkabilen ve karşı çıkılabilen bir form kazanmasıdır. Bilimler ve özellikle görgül bilimler, bir dizi varsayımla gerçekliği açıklamak adına girilen bir mücadelenin sonuçlarıdır. Kısacası en iyi açıklamanın zafere ulaşacağı hiç bitmeyen bir mücadeledir. Hatta bu savaş, yeni insanla başlamış zaferini sadece yaşayanların gördüğü bir aydınlanma mücadelesidir. Zamanla milyonlarca kitap yaprağı haline gelen, yaşayan; kolektif bir bilincin ürettiği fikirler topluluğu. Bilimi yaşayan bir canlıya benzetmemin ve benzetme yaparken de canlıların sahip olabileceği en kutsal yeteneğe zekaya atfetmemin sebebi, bilimin evriminin muhteşem hikayesi. İnsanın evrimiyle geçen her an bilimin ve bilimsel düşüncenin de evrim geçirmesine, gelişmesine ve kendini yeniden yaratmasıyla sonuçlanıyor. Bilim kendiyle beslenen en gelişmiş makinedir. Bilimin bu kadar hızlı gelişmesi belki de insanın kendi evrim süreciyle yaptığı kavgayı kazanmasının bir neticesidir.

Bilim önermeler ve sınamaların ortak çalışmasıyla gelişir. Öznel önermelerle başlayan mücadele daha genele -yeni varsayımlar ve kuramlara- doğru yelken açan gemilerdir. Öznel önermelerimiz bizim görüşümüz çevresinde insani bir cehaletle lanetlenmiştir. Sayıları ne kadar çok olursa olsun bu özel önermeler sonucu ortaya çıkan evrensel önermelerimizin doğruluğunu mantıksal açıdan kanıtlamak mümkün değildir. Bilimin amacı da bilinenin aksine mantıksal olarak gelişen bir kanıt değil. Bilimsel olarak ortaya koydukları gerçekliktir. Kısacası buna mantığın insancıllığından gelen bir körlük diyebiliriz. Çünkü çoğu zaman ortaya koyduğumuz gerçekler insani mantık açısından -mantıksızlığımız- yanlış olma ihtimaliyle karşı karşıyadır.

İşte burada kullandığımız tümevarım metodolojisi insani mantığın sınırlarını yırtmak için geliştirdiğimiz bir mantıktır. Özellikle modern bilimin gelişmesiyle soyut bilim halini alan temel bilimler, insan benliğine tamamen karşı gelişmiştir. Gerçek anlamda soyut bir boyamalar dizisi olarak kalmıştır. Bilimin soyutlaşması onu değersizleştirmemiştir elbette. Kimilerine göre bu tümevarımsal mantık yanlışlanabilirlik ilkesine uymadığından soyut bilimler ilmi görülmese de bizce gerçeklik insanın ötesinde ancak insanın kavrayabilirliğinin sınırları dahilinde tasavvur edilebilir haldedir.

Tümevarımsal sorun, yaptığımız tümevarımsal çıkarımların ne zaman yerinde olup ne zaman yerinde olmayacağı sorusudur. Buradaki ikileme verdikleri cevapların çokluğu mantıksal olarak bir sorun yaratır. Çünkü bu ilke bilimsel kuramların doğruluğunu saptar.

2.RUHBİLİMCİLİĞİN DIŞLANMASI

Bilgi mantığı, olguların sorgulanmasıyla ilgilenmez. Çünkü bilgi mantığımızın ilgi alanı olgunun neliği üzerinedir. Olguların doğru ya da yanlış tartışmasına girmeden önce olguların ne olduğunu tanımlayabilmek gerekir. Bu sebepten bilgi mantığının konusu olguların neliğidir.

Yeni bir şeyin ortaya çıkarılmasında, mantıksal olarak yapılandırılabilir bir yöntemin olmadığı şeklinde bir yaklaşım ileri sürdüğümüzde bunun bilimin kendisi çelişememelidir. Ancak bilim insanı salt tümdengelimsel yasalarla dünyanın betimlenmesinin amacındadır.

3. KURAMLARIN TÜMDENGELİMSEL SINANMASI

Bilimde doğruluğu henüz savunulmamış ilk olgu, fikir, varsayım ve kuramsal öngörüyle mantıksal olarak tümdengelimle yeni vargılar üretme ihtimali vardır. Bu nedenle bilimsel metodoloji ekseriyetle kuramların tümdengelimsel sınamasını kullanır. Bilimin mantığı, sınamanın olasılıksal olmadığı bir önermeden türer.

Sınama buradaki ikinci algısal problemdir. Yani tümdengelimsel sınamanın yanına koyulabilecek ampirik sınama yöntemlerinin olasılık sonuçları görüşlerin bölünmesine yol açmaması adına yeni bir metodolojik yöntemle gelişir.

SONUÇ

Sonuçta bilimsel metodoloji algısal farkındalığın kendisinin bir ürünüdür. Uzun yıllar alan bir merakın sonucudur. Soru nasıl bilirim değil nasıl bildiğimi bilirimdir. Oldukça yüksek bir alanın kendi içine sönümlenmesiyle yarattığı bir kara deliktir. Bu kara delik mümkün olan her bilgiyi kendi içine gizlemiştir. Son olarak gelişim de bu bilginin keşfiyle mümkündür.

KAYNAKÇA

  1. Sağır Keskin, G. “Karl Popper’ın teorik mirasına dair bir inceleme.” Journal of Social and Humanities Sciences Research52 (2020): 806-810.
  2. Ünal, Ş. M., & SARI, M. A. (2021). Bilimde Keşif ve Gerekçelendirme Bağlamı Ayrımı Tartışmaları. Tabula Rasa: Felsefe ve Teoloji, (36), 27-38.
  3. POPPER, K. R., & YANLIŞLAMACILIK, E. A. V. D. Ç. Verda Gizem FÜRÜZAN.
  4. Maden, M. (2019). KARL POPPER FELSEFESİNDE BİLİMSEL DOĞRULAR VE YANLIŞLANABİLİRLİK İLKESİ. Akademi Sosyal Bilimler Dergisi6(17), 288-294.

 

Bu yazı İnsanca Akademi editör ekibinden Melek Nur Yıldırım tarafından düzenlenmiştir.

 

Muhammet Furkan Dolgun
İstanbul Üniversitesi Fizik bölümünde okuyan, okumayı, yazmayı ve felsefeyi seven bir gezgin.