Carl Gustav Jung ve Sonsuz Bir Deniz: Arketip Kavramı

Carl Gustav Jung ve Arketip Kavramı

Carl Gustav Jung, İsviçreli bir psikiyatristtir. Aynı zamanda analitik psikolojinin de kurucusu olarak kabul edilir. Sigmund Freud ile çok eskilere dayanan bir dostlukları ve de iş arkadaşlıkları vardır. Buna rağmen yaşadıkları fikirsel anlaşmazlıklardan ötürü Jung, Freud’dan ayrılıp kendi okulunu kurmuştur.

Carl Gustav Jung, her şeyden önce, bilinçaltı kavramlarıyla psikolojiye yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Ve bu yüzden araştırmalarına, bazı bilim insanları tarafından önyargıyla bakılmıştır. Ancak, derinden incelendiğinde bu bakış açısının biyoloji ve sinirbilim ile yakından ilgisi olduğu görülebilmektedir.

Bu nedenle ”Arketip” kavramınını açıklamadan önce analitik psikolojinin içerdiği, psişe (ruh) ve bilinç kavramlarına kısaca değinmemiz gerekir. Psişe; ruh, can, zihin anlamında kullanılmaktadır. Ve bir bütün olarak bilinci ve bilinçaltını kapsar. Başka bir deyişle ego, kişisel bilinçaltı ve kolektif bilinçaltı arasındaki ilişkiyi doğru şekilde kavramamız gerekir

Jung ‘a Göre Ego (Bilinçli), Kişisel Bilinçaltı ve Kolektif Bilinçaltı

Öncelikle kolektif bilinçaltını tanımakla işe başlamamız gerekmektedir. Kolektif bilinçaltı, tüm insanlığın ortak bilinçaltıdır. Başka bir deyişle kolektif bilinçaltı, insanlık tarihinin başından itibaren ortak olarak paylaşılmaktadır. İşte burada devreye arketipler girer. Ama arketiplere giriş yapmadan önce kişisel bilinçaltı kavramını da gözden geçirmek gerekmektedir.

Kişisel bilinçaltında ise bireylerin hayatları boyunca yaşamış olup da unuttuğu anılar, bastırdıkları duygular ve eşik altı bazı öğeler bulunur. Kısacası, burada kişilerin sadece kendi deneyimleri ve yaşantıları ikamet eder. Sonuç olarak kişisel bilinçaltı, evrensel bir öğe olan kolektif bilinçaltının zıttıdır.

Aynı zamanda kişisel bilinçaltı, bireyleşmenin (kolektif psikolojiden farklılaşma) gerçekleşmesi için ego ile bütünleşmelidir.

Ego ise bilinç öncesi bilinçli alanda olduğundan ”farkında olabildiğimiz” düşüncelerimizi, hatıralarımızı ve duygularımızı içerir. Ego, bilinç alanının merkezini oluşturduğundan belirli bir süreklilik haline ve kimliğe sahiptir. Bu nedenle de egonun işlevleri düşünme, hissetme, sezgi ve duyumdur.

Ortak Ruhumuz ve Kolektif Bilinçaltındaki Arketip Kavramı

Kolektif bilinçaltı, insanlık tarihinin başlangıcından beri evrensel olarak bilinçaltında yer alır. Arketipler ise tam bu sırada devreye girer. Her şeyden önce arketipler, insan içgüdülerinin analitik psikolojideki karşılığı olarak da tanımlanabilir. Dolayısıyla arketipler, algımızı örgütleyen ve bilincin içeriklerini düzenleyen bir katalizör görevi görür.

Sonuç olarak evrimsel açıdan bakarsak arketipler, yüzyıllardır süregelen kuşakların, yaşadıkları olaylara verdiği tepkiler olarak da tanımlanabilmektedir. Örneğin, bir kaplandan korkmak buna verebileceğimiz basit bir örnektir. Hayatımız boyunca bir kaplanla karşılaşmış olmasak bile, kaplanlardan yine de korkarız. Çünkü insanoğlu kuşaklar boyunca kaplanlara karşı korku beslemiştir.

Her şeyden önce birçok arketip vardır. Kahraman, anne, baba, yaratıcı, sihirbaz gibi en önemli dört tanesini açıklayarak bu kavramı daha iyi tanımış oluruz.

Persona (Kimlik)

Persona, topluma karşı takmış olduğumuz maskedir. Başka bir deyişle kendimizi dünyaya sunuş biçimimizdir. Örneğin, aile içinde farklı, arkadaşlarımız arasında ya da iş hayatımızda farklı davranışlar sergileriz. Yani maske değiştiririz. İşte bu bizim personamızdır. Özetle, bulunduğumuz sosyal ortamlarda kabul edilmek veya dışlanmamak adına bunu sık sık yapmak durumunda kalabiliriz.

Gölge

Gölge, bizim en karanlık yanımızdır. Her türlü bastırılmış düşünce, duygu, kabul görmemiş cinsel arzular, içgüdüler bu yanımızda yer alır. Kısacası, toplum kurallarına ve kendimize ters düşen her olayı içermektedir. Bu konuda verebileceğimiz en güzel örneklerden biri de ensest kavramıdır.

Akrabalık ilişkisi sonucu doğan çocuklar sağlıklı bir nesil oluşturma konusunda fiziksel ve duygusal açılardan sıkıntı oluşturabilmektedir. Bu durum ise topluma göre oldukça ters düşmektedir. Ve uyumsuzdur. Bu yüzden ensest kavramı, gölge arketipinin bir bileşeni denilebilir.

Anima ve Animus

Anima, erkeklerin içindeki kadınsı yöndür. Animus ise tam tersi kadınların içindeki erkeksi taraftır. Örneğin, bilinçli olarak aşırı derecede erkeksi tavırlar içinde olan bir erkekte, aynı zamanda yüksek oranda kadınsı bir yönde vardır. Ama erkek, toplum baskısının da etkisiyle kadınsal özelliklerini bastırmaya çalışır. Örneğin, “erkekler ağlamaz” gibi bir cümle bu durumu daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Bu gibi yargılar nedeniyle bireyler içlerindeki kimliği toplum normlarına göre şekillendirmeye çalışmaktadırlar.

Kadınsal özelliklerini silmeye uğraşan “aşırı erkeksi görünümlü” bir erkeğin bilinçaltında bu kadınsal enerji birikir. Bu nedenle böyle erkekler, belirgin zayıf özellikler ve kötü alışkanlıklara sahip olur. Partnerden gizlenen ilişkiler, mastürbasyon ve pornografi bağımlılığı, kaba ve şiddet içerikli tavırları bu özelliklere örnek gösterebiliriz. Benzer örnekler kadınlar için de verilebilmektedir.

Kendilik (Self)

Kendilik ve benlik, kişinin bilinçli halinin ve bilinçaltının birleşimidir. Örneğin, rüyalarda kendini üst düzey kişilikler (peygamber, kahraman gibi) ve bütünlük simgeleriyle (daire, kare, çarmıh) gösterir. Ying ve Yang karşıtlığının bütünlüğünü de buna örnek olarak verebiliriz.

Kaynakça

Fordham, F., Jung Psikolojisinin Ana Hatları.

Benzer içerikler için YouTube sayfamızı da ziyaret edebilirsiniz.

 

Bu yazı İnsanca Akademi editör ekibinden Simge Güney tarafından düzenlenmiştir.