Esir Ruhlar/ The Soul Keeper

Esir Ruhlar (The Soul Keeper) yönetmenliğini Roberto Faenza’nın yaptığı belgesel formatında çektiği biyografik bir filmdir. Film, psikanalizin öncülerinden Sabina Spielrein’in yaşamını, Carl Gustav Jung ile yaşadığı yasak aşkı ve insanın neden aldattığına dair soruları konu almaktadır.

İlk olarak ”İnsan neden aldatır?” sorusuna verilecek genel geçer bir cevap yoktur elbette. Ancak, Filmin alt metinler yardımıyla psikoterapinin kuruluşundaki en önemli isimlerden olan ikilinin neden böyle bir ilişkiye başladıklarının sırlarını bizlere anlatıyor. Böylelikle soruya dair soru işaretlerimiz kısmen de olsa azalıyor.

Bir aldatma söz konusu olunca, aldatan ve aldatılan hep vardır. Peki aldatma eyleminde adı pek geçmeyen üçüncü kişilerin varlığı neden bu kadar belirsiz? Genellikle üçüncü kişiler ya yok sayılır ya da önemsiz detaylar olarak kalır. Konuya bir de bu açıdan bakarsak eğer, kimin kimi aldattığı hikayenin durumuna göre karmaşıklaşır.

Sabina’nın Karmaşık Hayat Şemaları

Sabina, hayatının daha en başından beri unutulmaya itilmiş bir karakter şemasına sahip. Öz babasının ruhunda bıraktığı ağır tahribatlar sonucunda, ağır bir depresyon yaşıyor. Daha sonra genç kadın, Jung ile olan ilişkisini bitirdikten sonra ise ölüm içgüdüsüne sahip oluyor. Yaşadığı depresyon ve karmaşık ilişkisinin yanı sıra yaptığı çalışmalar ve Naziler’den kaçmayışı ölüm ile ilgili düşüncelerinin daha da artmasına neden oluyor. Ölüm, yaşamdan daha çok odak noktası haline geliyor. Bu odaklanmada etkili olan bir diğer faktör ise içten içe maruz kaldığı cezalandırıcı ebeveyn sesi. Aslında zaman zaman bu sesten kaçmayı denese de geçmişinin karanlık anları onu kendine çekerek bildiği yoldan gitmesine neden oluyor. Çünkü cezalandırıcı ebeveyn modu, kişiyle suçlayıcı, eleştirici, aşağılayıcı bir şekilde konuşur. Kişi bu iç sesi ile yaşarken genellikle kendini yargılar ve kendine hakaret eder. Ve bu mod, kişide korku, endişe, yalnızlık, eziklik, utanç, üzüntü duygularını tetikler.

Babasının yıllarca uyguladığı şiddetle birlikte cezalandırıcı ebeveyn modu da Sabina’ya miras kalmış. Ve ölüm içgüdüsü olarak onun kişiliğinde yerleşmiş.

Sabina yaşamı boyunca babasının gölgesi altında kalmıştır. Babasının ölümünden sonra bile bu devam etmiştir. Değersizlik, aşağılanma, delilik, yok oluş ve ölüm içgüdüsü babasından ona kalan miraslar olmuştur. Sabina’nın vasiyeti onun yaşam öyküsünün kısa bir özeti niteliğindedir.

Sabina Spielrein fikirleri ve çalışmalarıyla hem Jung’u hem de Freud’u etkilemiştir. Fakat ne yazık ki Sabina, zamanla unutulmuştur. Bu öncü ve başarılı kadın tarihin tozlu raflarında kaybolmuştur.

Jung İle Kesişen Hayat                          Esir Ruhlar

Sabina Spielrein’in vasiyetinden bir kesit:

“Adım Sabina Spielrein. Öldüğüm zaman başımı Dr Jung’un almasını isterim. Onu sadece o inceleyebilir. Bedenimin de yakılmasını istiyorum. Küllerimin de bir meşe ağacının dibine serpilmesini. Üzerine de şu sözleri yazsınlar: Ben de bir insandım.”

1885’ te Rostov’da varlıklı Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Sabina iyi bir eğitim alır. İlk ciddi travmasını küçük kız kardeşi Irina zatürreden ölünce yaşar. Bu olay sonrasında depresyona girer. Rusya’da tedavi olamayınca ailesi tarafından Zürih’te bir akıl hastanesine yatırılır.

Esir Ruhlar filmi bu karelerle başlar. Cezalandırıcı babanın nefret dolu bakışları Sabina’nın yaşadığı ruhsal sorunların ve depresyonlarının gizli kahramanının  kim olduğunu baştan bize göstermektedir. Sabina önceleri hastaneye kapatılmamak için mücadele eder. Böylelikle devreye ‘incinmiş çocuk modu’ girer. Erken çocukluk döneminde ebeveynleri veya yakın çevresindeki kişilerle olan ilişkilerinde çocukların karşılaştığı ihmallin sonucu bu mod devreye girmektedir. Ve bu nedenle Sabina da, duygusal ihtiyaçları tam olarak karşılanmadığından, kendini incinmiş, örselenmiş ve ihmal edilmiş hissetmektedir.

İncinmiş çocuk modunun verdiği acıyla bazen teslim olarak, bazen kaçarak, bazen de savaşarak baş etmeye çalışır. Bu arada hastanede onun tedavisini üstlenen doktor psikoterapinin en büyük adlarından olan Freud’un öğrencisi olan Carl Gustav Jung’ tur. Jung, psikanaliz tekniklerini ilk kez Sabina’ya uygular. Bu süreçte, Sabina’nın en büyük korkusu yalnızlıktır. Korku içinde yalnız kalmak istemez. Çünkü, yalnızlık ona babası tarafından uygulanan şiddet yüzünden kalan miraslar gibi tanıdıktır.

Ve içindeki cezalandırıcı ebeveyn modu yine devreye girer. Ailesini cezalandırmak için kendini aç bırakmaya karar verir. Bir taraftan ölümü ile ailesinin acı çekeceğini ve bu şekilde yaşarken görmediği değeri ölümüyle alacağını düşünür. Ruhunun çektiği acıyı dindirmek için bulduğu yol yok olmaktır. Tekrar yaşamına giren bu mod sürekli ona kötü biri olduğunu fısıldar. İyileşmek istemez, çünkü o kötüdür. Hak ettiği tek şey ise ölümdür.

Esir Ruhlar İki İnsanın Yaşam Hikayesidir      esir ruhlar

Öte yandan Jung ise mutsuz bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Papaz olan babası ile ilişkisi hep sorunlu olmuştur. İçe dönük yalnız bir çocukluk geçirir. Sabina’nın hayatı ile bağ kurabilmiştir. Çünkü onun yaşadıkları Jung içinde tanıdıktır. Belki de yaşayamadığı çocukluğunu Sabina üzerinden iyileştirmeye uğraşmıştır. Jung ve Sabina’nın ortak hayat şemaları birbirine uymuştur. Ve artık yapbozun eksik parçası tamamlanmıştır. Sabina bir kurtarıcı aramaktadır. Jung ise bunun için biçilen bir kaftandır.

Zamanla hasta doktor ilişkisi asistan ilişkisine, sonra da romantik bir ilişkiye döner. İkiside kendi yaralarını birbirleri üzerinden iyileştirmeye çalıştıkları bu yolculukta ruhları birbirine tutsak olur.

Sabina bu süreçte Jung’ tan bir çocuk sahibi olmayı ister. Ama Jung bunu reddeder. Böylelikle, Sabina için yeni bir mod yani zorba modu devreye girer. Ve Jung’u tehdit etmeye başlar. Romantik ilişkiler içerisindeki partnerlerden biri baba ya da anne rolüne bürünürse artık ortada bir ilişki değil sadece karşılanmamış çocukluk ihtiyaçları vardır. Ve Freud’a yazdığı bir mektup ile, bu ilişkide  hatalı taraf olduğunu, ihtirasına yenik düştüğünü itiraf eder. “Aşk deliliktir.” der ve hatasını bir kez daha kabul eder.

Sabina, Jung ile olan çalkantılı ilişkisi bittikten sonra tıp fakültesine girer. Uzmanlık olarak ise psikoterapiyi seçer. Uzmanlık tezi için psikanalizi seçerek bu alanda bir ilke imza atar. Bir doktorla evlenip Moskova’ya yerleşir. Burada bir kreş açar ve çocuk eğitimindeki teorik bilgisini pratiğe dökmeyi hedefler.

Sabina, çocukluğundaki yaralarını yine çocuklarla iyileştirmeye çalışır. Fakat bir kez daha yanlış zamanda yanlış yerdedir. Sabina, tutsaklıklarından başka çocukları özgür bırakarak kurtulmayı ister. Ancak ilk başından beri tutsaklığı öğrenmiştir. Ruhundaki yaraların mirasına uygun şekilde bir tutsak olarak ölür.

KAYNAKÇA

Sabina Spielrein / Psikanalizin Unutulmuş Öncüsü. Pinhan Yayınları.

“The Soul Keeper” Wikipedia.org

 

Bu yazı İnsanca Akademi editör ekibinden Simge Güney tarafından düzenlenmiştir.