us

US

Us, kısaca algı olarak tanımlanabilir.

Bu yazımızda ünlü fizikçi Roger Penrose’un “Kralın Yeni Usu” çerçevesinde modern bilim ve teknolojiyi değerlendireceğiz.

Penrose,  Danimarkalı yazar ünlü fizikçi Hans Christian Andersen‘in ünlü “Kralın Yeni Giysileri” -Kral Çıplak- masalından esinlenmiştir. Böylelikle kitabına bu adı vermiştir. Üstelik kitaba böyle isim vermesinin sebebi ise, 20. yüzyılda gelişen bilimin teknik olanaklar üzerindeki etkisidir. Gelişen bu teknik olanaklar bilimsel görüşü ve felsefeyi ciddi anlamda değiştirmiştir. Hatta 20. yüzyılın getirdiği bu yeniliklerle beraber her konuda insanların daha şüpheci olabilmesi kavramlara yeni anlamlar kazandırmıştır.

Gözlem ve deney ilk kez bu kadar yalınlaşmıştır. Yapılan deneylerdeki hata paylarının astronomik miktardaki azalışı bilime olan güveni artırmıştır. Üstelik insanlar bilime güvenmeye başladıkça felsefi gelişmişlik ve düşünce de bu gelişmeden nasibini almış oldu. Dünya tarihi yeni usların tarihi olarak 21. yüzyılı başlattı.

 

21. Yüzyılın Gelişimi

21.yüzyıl sadece insan akıl ve düşünce sistemini değiştirmekle kalmayıp yeni bir us yaratabilme yeteneği kazanmasını da sağladı. AI –yapay zekâ– insan aklının bir US yaratma kabiliyeti kazanmasını sağlamıştır. Geçen yüzyılın dâhi matematik ve fizikçileri bizim zekamızın kompleks bir algoritmadan farksız olduğunu kabul etmişlerdi. Penrose bu yeni “Us” kavramını yapay zekâ olarak görüyordu.

 

Bilgisayarlar Us Sahibi Olabilir Mi?

Penrose’un sorduğu ilk soru bilgisayarların bir usa sahip olup olamayacağı sorusudur. Kurduğumuz bağlantılar ve yeni anlamların hepsi bir bütün olarak insan usunu oluşturur. Son 50 senelik gelişmemize baktığımızda bunun en parlak dönemini yaşayan günümüz insanlığı, her ne kadar anlayamayacak kadar teknolojiye alışmış durumda da olsa 70 yaşında bir insan için yaşam, zaman yolcuğu yapmış gibi hissettiren bir dönüşümdür.

Artık biliyoruz ki önümüzdeki 50 sene içinde bu gelişim akıl almaz seviyelere ulaşacak. Üretim süreçleri bu kadar hızlı gelişirken aynı zamanda teknolojiyle beraber insanlığın da gelişmesini ümit eden dehalarımızın yanıldığını bugünün konjonktüründe görebiliyoruz.

Bugünkü teknolojiyi yaratan insanlığımız gibi görünse de aslında tüm yaratılan teknoloji nüfusun çok küçük bir bölümünün bilgi ve birikimidir. Çoğumuz sadece elimizdeki aletlerin nasıl yapıldığını ve hatta nasıl çalıştığını değil yediğimiz meyvelerin kullandığımız suyun bile nasıl evimize geldiğini bilmiyoruz.

Bu örnekleri verirken insanlığın çoğunluğu için bilgisiz genellemesi yapmak amacında değilim. Özetle anlatmak istediğim, böyle bir bilginin dünya üzerinde yaşayan kimsede bulunmadığıdır. Dünyada yaşayan kimse bu bilgilerin bütününe sahip olamaz. Bu bilgilerin toplamına sahip olmak için belki de binlerce insan ömrü gereklidir. İnsanlığın sahip olduğu bu bilgi haznesinin en büyük sebebi, barış.

Bunu söylerken aslında birçok kişi karşı tez olarak dünyada büyük bir savaş olduğu karşı tezini akıllarına getirecektir. Ancak şunu kabul etmeliyiz ki insanlığın başlangıcından beri ilk kez bu kadar uzun soluklu bir savaşsız dönem yaşıyoruz. Özellikle bu savaşsız dönem sadece 3 nesil gibi kısa bir sürede insan nüfusunda 5 kattan fazla bir artışa sebep oldu. Artan nüfus sadece iş gücünü değil bilgiyi de muazzam derecede arttırdı. Sadece son 50 senelik bilgimiz bile 2000 yıllık insanlık tarihini geride bırakan bir sermaye yaratmamıza sebep oldu.

Artan beyinler daha fazla düşündü, daha iyisini yaratmak için çalıştı. Amacımız artan nüfusun ne artıları ne eksilerini ortaya koymak değildir. Burada öne koymak istediğimiz tez, insanlığın artan nüfusunun bilime ve teknolojideki gelişmeyle olan bağlantısıdır.

 

Sonuç:

Sonuç olarak insanlığımız yeni bir us kavramının merkezinde yükseliyor. Yeni bir akıl yarattık. Yarattığımız bu aklın artılarını eksilerini ve hatta yapabileceklerini biz bile tahmin edemiyoruz. Bilim kurgu filmlerinde çokça işlenen kurgumuz kötü yapay zekâ uyarlamalarına baktığımda tek bir şey görüyorum.

Yapay zekâ kötü olamaz. Çünkü kötülük ve iyilik insanlığın ürettiği ve tanımladığı kavramlardır. Eğer bir gün gerçek bir yapay zekâ üretmemiz mümkün olursa; inancım, onun iyi ve kötü olarak tanımladığı şeylerin bizimkiyle aynı olmayacağı üzerine. Ne var ki bir insan nasıl kendi türünü korumak içgüdüsüyle yaşıyorsa gerçek bir yapay zekâ kendi türü olarak insanı mı makineyi mi benimseyecektir? Keşke bu sorunun cevabını vermek çok daha kolay olsaydı. Şunu biliyoruz ki insan zekâsı anlaşılması o kadar kolay bir makine veya algoritma değil. Çünkü canlılık dediğimiz şey her neyse göründüğünden çok daha fazlasını içeriyor.

 

Kaynakça:
  1. Zafer, B. (2014). Roger Penrose da Matematiksel Platonculuk. Divan: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, (36), 63-104.
  2. Günay, Durmuş. “Teknoloji nedir? Felsefi bir yaklaşım.” Yükseköğretim ve Bilim Dergisi1 (2017): 163-166.
  3. Conlon, Tom, Arş Gör Ertan Zereyak, and Arş Gör Esma Genç Çolak. “Bilgi teknolojisi, eğitim ve postmodernizm.” Educational Technology2 (2002): 109-116.
  4. Penrose, Roger. “Kralın Yeni Usu 1 (Bilgisayar ve Zeka).” Ankara, TÜBİTAK yay(2000).
  5. Penrose, Roger. “Kralın Yeni Usu I. çev.” Tekin Dereli6 (2003).
Muhammet Furkan Dolgun
İstanbul Üniversitesi Fizik bölümünde okuyan, okumayı, yazmayı ve felsefeyi seven bir gezgin.