Felsefe ve Siyaset İkiliminde Aşkın Sıradanlığı !

 Hannah Arendt e göre aşk;  “doğası gereği saftır, ulvidir, ruhanidir ve salt; bu nedenden dolayıdır ki apolitik değil, tüm politika karşıtı insani dürtülerin en güçlüsüdür de…” Felsefe ve Siyaset

Felsefe ve Siyaset ve Elbette ‘AŞK’

1906 da Hannover’de, bir Yahudi ailesinin tek çocuğu olarak doğdu. Heidelberg’de Martin Heidegger ve Karl Jaspers’ten felsefe dersleri aldı. Burada doktorasını yirmi iki yaşında verdi. Hitler’in iktidara gelmesi ile Fransa’ya gitti ve Yahudi hareketlerine destek verdi daha sonra Amerika’ya yerleşip 1951’de ABD vatandaşlığına geçti. Amerika’da 1953 yılında Princeton’da Christian Gauss konferanslarına çağrıldı böylece seçkin akademik kariyerine başladı. 1975 yılında öldüğünde New Yorkta felsefe profesörüydü.

Heidegger ve Arendt’in ilişkisi

On sekiz yaşındaki H. Arendt, M. Heidegger ile Magdeburg Üniversitesi felsefe bölümünde tanışmıştı.

İlişkileri elli yıla yakın sürecekti. Bir aşk hikayesi olarak başlayan ve yıllar geçtikçe pek çok dönüşüme uğrayan bu serüven her ikisinin aslında varlık sorunlarının aşk ile biçimlenmesinin yanıtını aramaktaydı.

Heidegger ve Arendt’in ilişkisi çok tartışılmış; bu konuda romanlar bile yazılmıştır. İlişkileri başladığında Arendt Heidegger’in öğrencisiydi ve aralarında epeyce yaş farkı vardı. Heidegger evliydi ve iki çocuğu vardı. Bu iki felsefeci farklı zamanların insanları bile olsalar aralarında süren aşka engel olamadılar. Felsefe ve Siyaset

Hannah için gençlik yıllarında dünya muammalarla dolu bir yerdi. Bu muammalardan biri de, kafasını kurcalayan Yahudi kökeniydi. Ailesinin Yahudiliğe bakışı laik ve Alman kültürüne paraleldi. Arendt çocukluğundan beri kendini çaresiz ve korumasız hissediyor; bunun yanı sıra her zaman cesur bir görünüm sergiliyordu. Üniversitenin birinci sınıfındaki Hannah için Heidegger, hem öğretmen, hem de koruyucu olmuştu. Arendt Gölgeler adlı yapıtında, Heidegger’e çocukluğunun ve gençliğinin korkularını ve kırılganlığını anlatmıştır. O sıralarda Heidegger ise felsefe dünyasına Varlık ve Zaman adlı eserini kazandırmak üzeredir. 

Arendt ile Heidegger’in bu aşk serüveni 1927 yılında bitti. 1929’da Arendt, biraz da mantığının etkisiyle Günther Stern’le evlendi.

Evliliğinin ilk yılları Nazizm’in yükseldiği zamanlara denk geldi. Endişe içinde Alman toplumuna ve kültürüne hayran yıllar sürdü. Arendt buna rağmen Nazi döneminde tutuklandı ve ardından sorgulanıp serbest kalınca  Fransa’ya gitmeyi tercih etti.  Heidegger Nazi Partisi’ne üye olmuştu ve öğrencilerine Nasyonal Sosyalizm ile Alman kültür değerlerinin köklerini birleştirmeleri gerektiği söylemleri içindeydi. Her ne kadar ülkesini terk etmiş olsa da  Heidegger’in Hitler’e bağlılığını ilan etmesi Arendt’in onun hakkında hala beslemekten mücadele ettiği umutlarını paramparça etmişti. O günden sonra Arendt, tüm hayatı boyunca Alman entelektüellerini ve Heidegger’i de Hitler’i desteklemekle, batı kültürüne ihanet etmekle ve korkaklıkla suçlayacaktı. Sürgünde olan Arendt, Bir Yahudi Kadınının Yaşamı adlı biyografiyi bitirmeye çalışırken bir yandan da Aliyah gençliği için çalışıyordu. Aliyah örgütü Yahudi gençlerini Filistin’e göç etmelerini sağlamak üzere faaliyet gösteren bir birimdi. 1937’de Günther’den boşanan Arendt 1940’ta tarihçi arkadaşı Heinrich Blücher ile evlendi.  Felsefe ve Siyaset

Totalitarizmin Kökenleri adlı eserinde Nazizm ile Bolşevizm’in benzer ideolojiler olduğu iddiası üzerinde durdu ve 1951’de yayınladığı bu eseri ile Arendt dünya çapında ün kazandı. Princeton Üniversitesi’nin Christian Gaus seminerlerini vermek için davet aldı. Katılan ilk kadın oldu.

Nazi soykırımından Amerikaya kaçarak kurtulmuş ve çoğu akrabasını kamplarda kaybetmiş ünlü Yahudi entellüktüel Hannah Arendt’in, savaştan sonra bile Nazizmin sonuçlarını görmezden gelip bu ideolojiye karşı koyamayan filozof Heidegger ile hala görüşmek istemesi, psikolojiyi ve insan davranışlarını inceleyen tüm bilimleri ilgilendirecek kadar ayrıksı bir hikayeyi barındırıyordu.

Bu aykırı aşkın izdüşümleri ikilinin ölümlerine kadar sürer. Gerisi, mektuplarında ve duygularında saklıdır. Bu iki tutkulu sevgili 1975 ve 1976’da arka arkaya sessizce hayatlarını kaybettiler.

Bir mektubunda H. Arendt şöyle demiş idi. Felsefe ve Siyaset

“Bu dünyadan gitmek zorunda kalacağımız gün, ardımızda daha iyi bir dünya bırakmak, iyi bir insan olmuş olmaktan daha önemli olacaktır. “

Kaynakça:

LUDZ, Ursula; M.Heidegger- H.Arendt Mektuplar, Çev: Melek Paşalı, Kaknüs yayınları, 2012.

ARENDT, Hannah; Kötülüğün Sıradanlığı, Metis Yayıncılık, Çev: Özge Çevik, 2014.

ARENDT, Hannah; İnsanlık Durumu, İletişim Yayıncılık, Çev: Bahadır Sina Şener, 2008.