Bir Tür En Hali Vakası 

Türkçeden dilimize yerleşmiş ‘’en’’ kökeni yönünden üstünlük ya da aşırılık gibi ölçü yönünden azaltan ya da arttıran zarflar olarak bilinmektir. Sıkça kullandığımız bu kelime, dilimize günlük hayatımızda yaşanan birçok duygusal ve bedensel karşılığa yer vermektedir. Dünyanın başlangıcından bu yana insan, pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış; çağlar asırlar geçip gitmiş. Ancak duygusal olarak hissettiklerimiz zamana karşı ilişkilendirdiğimizde ise güncelliğini korumuştur. Fiziksel olarak herhangi bir insan ya da nesne üzerine atfedildiğindeyse, dönemsel ve yapısal olarak kavram deformasyon geçirmiştir. Peki nedir bu duygunun ya da bedenselin En Hali ?  Korkunun, trajedinin ve öfkenin bu en kasvetli ve en tutkulu haline bir göz atalım.

 

Tutkunun En Hali

Hepimiz dünyaya geldiğimizden itibaren birine ya da bir şeye karşı inanılmaz ölçüde duygusal semptomlar kurabiliriz. Literatürde, ‘ölçüyü aşan yoğun istek’ olarak dile getirildiğinde antipati duyulsa da; birçoğumuzun istisnasız bu kavramın müptelası haline geldiği zamanlar yok denilecek kadar da az değildir. Bu noktada bu duygu karmaşasının en saf en yoğun hali, bir tür ‘’en hali’’ vakası kıvılcımının başlangıcı olarak göstermemiz mümkündür.

Her anlamda bu duygunun günlük rutinimizde umut, mutluluk, heyecan, korku ve öfke gibi pek çok duygunun ‘’en hali’’ ile ortaya çıkardığı durumlar vardır. Özellikle partnerlerimizle yaşanılan yoğun karmaşık duygular, bir amaç uğruna yapılan mücadeleler; bir heykeltıraşın ustaca ortaya çıkardığı heykeller, bir filmde sahne alan oyuncunun yükselen bir yıldızı haline gelmesi vb. pek çok durum ‘’en hali’’ vakasının en yalın ve en yoğun tutku kavramında ilk basamakta yerini alacaktır. Öngörüler, varsayımlar, istatistikler, tasarımlar;  şöhret peşinde koştuğumuz ve müptelası olduğumuz her duygu hücrelerimize yayılarak bizi ele geçirerek tutkunun en halini meydana getirecektir. Bu işlevsel hücre mekanizmasının sonunda ise tutkunun bu en yoğun hali, tüm duyularımızı ele geçirip; bizi tutkunun kollarına ya da merhametine bırakacaktır.

 

Sevgi

Sevgi, kökeni gereği insanı bir şeye ya da birine yakın ilgi duymaya, şefkat göstermeye iten bir duygu çeşididir. Duygu çeşitlerinin en saf, en yalın hali olan sevgi; temellerini karşılıksız ve ödün vermeden sevmeye borçludur. Sevginin en hali rutin hayatımızda bizi kendine yaklaştıran nedensellikler üzerine kurulmuştur. Örneğin bir annenin çocuğuna olan sevgisi, hayvanlara ve doğaya karşı beslediğimiz sevgi; hoş gelen bir koku, bir çiçeğin görüntüsü, güzel bir melodi, ünlü bir ressamın tablosu vb. pek çok faktör sevgiyi tanımlamaktadır. Öte yandan yaşadığımız herhangi bir olay ya da durumda sevginin en hali vakasını ortaya koymaktadır.

Nitekim rastlantı sonucu karşılaşılan insanlar ya da herhangi bir durum, sevgi kavramını ortaya çıkararak güçlendirmektedir. Sevginin en hali tutkunun özünden mayasını alarak her birimizin yüreğine birer buse indirir. Bir çocuğun gülümsemesine konu olur bazen, bir annenin çocuğuna olan derin bağlılığı; bir evin bacasından dışarıya tüten dumanı… Bir pencere kenarı, bir kavanoz dolusu çiçek, bazen bir mısrada geçen hoş bir şiirde sevginin ruhu bedenine naif bir şekilde kavuşur. Sevginin en hali aslında onun en yoğun, en saf ve en temiz halidir işte. Özetle sevginin en hali; annenin çocuğuna olan sevgisi gibi hoş, berrak ve saf olma süzgecinden geçen halidir.

 

Öfke

Öfke; engellenme, incinme doyurulmamış isteklere ve karşılanmayan beklentilere dayalı saldırganlık ya da kızgınlık duyulan evrensel bir tepki durumudur. Özellikle vatanımızda trafik, kafe, hastane gibi birçok noktada insan belleğine sinsice dadanan bir duygu türüdür. Öfke bilincimizi ele geçirir, tüm bedenimize yayılır ve istila eder. Ne olduğunu anlayamadan bir duygu selinin içinde buluruz istemsizce kendimizi. Atalarımızdan bize aktarılan bir tür psikolojik eylem gibi görünse de; bu duygunun bilimsel literatürde karşılığı çevresel faktörlere de dayalıdır. Trafik magandalığı, doktora şiddet, kadın cinayetleri ve berdel usulü töre cinayetleri; merkezinde hep öfke eylemini tutmaktadır. Aile içi şiddetin son zamanlarda yaygınlaştığı ülkemizde, şiddetin merkezinde kalan çocuklar da bu tutumun en saf mağdurları olarak gösterilmektedir. Duygu çeşidinin korkudan beslediği öfkenin en hali özünü korku, heyecan, ümitsizlik ve yetersizlikten alarak beslenmektedir.

 

Komedi

Gülmeye, güldürmeyi amaçlayan öte yandan güldürürken de düşündüren bir tür tiyatro terimi olarak bilinmektedir. Karakterlerin mevcut olaylar çerçevesinde sentezledikleri tiplemelerin izleyici ile buluştuğu komedinin en hali; insan belleğinde güncel olarak yerini korumaktadır. Ancak bu kavramı dış dünyanın merceğine aldığımızda ise belleğimizde soyutlanarak ortaya çıkan bir duygu türüdür. Aile, arkadaş ve sosyal ilişkilerimizde etkileşimlerimizi pekiştirmek için kullandığımız bir tür iletişim de diyebiliriz. Samimiyet, doğallık ve hoşgörü bir dizi güldürü süzgecinden geçerek ortaya çıkmaktadır. Komedinin en hali özünü; sıcaklık, dostluk ve samimiyetten alarak yoğrulmaktadır. Çocukken yaşadığımız herhangi bir olay örgüsü, örneğin; zillere basıp kaçmak, doğum günü sürprizleri ya da kartopu oyunları gibi pek çok neden güldürü unsuru olarak görülmektedir.